Sinif Mucadelesi
Söz 2 Yapay zeka:

insan zekasının yerini mi alıyor yoksa onu özgürleştiriyor mu?

Pazar 15 Ekim 2023

 Beynimizdeki belirli mekanizmaları yeniden üretebilmemiz, insan zekâsının gücünün bir başka kanıtı. Kendi kendisinin bilincinde olan beyinimiz, kendi öz işleyişinin nasıl olduğunu anlamaya ve onları yeniden üretmeye çalışıyor. Ancak bugün, bu teknik başarılar beynin olanaklarına olan güveni arttırmak yerine korkuyu körüklüyor. Çünkü insanlığın doğa üzerinde elde ettiği eşi benzeri görülmemiş hakimiyete rağmen, kendi sosyal organizasyonu üzerinde hala bilinçli bir kontrolü bulunmuyor. Yüzlerce araştırmacı ve dijital dünyanın kapitalistleri tarafından imzalanarak, 29 Mart’ta Le Monde da (Dünya, Fransa’nın günlük gazetelerinden biri) dahil olmak üzere yayınlanması için çok sayıda medya organına gönderilen açık mektupta «Yapay zeka sistemleri artık insanoğlu ile rekabet edebilir» ifadesini ileri sürülüyor. Bu mektubu imzalayanlar, mektubu, hükümetleri yapay zeka araştırma programlarına altı aylık bir mühlet uygulamaya çağırarak sonuçlandırıyorlar ; çünkü «bizi modası geçmiş hale getirecek ve yerimizi alacak insan olmayan zihinler geliştirmenin» eşiğinde olacağız ve böylece «medeniyetimizin geleceği üzerindeki kontrolümüzü kaybetme» riskiyle karşı karşıya kalacağız. Bu tür kararların «seçilmemiş yönecilere» bırakılmaması gerektiği konusunda da ısrar ediyorlar.

 Mektubun ana imzacısı olan Elon Musk gibi bir kapitalist açısından bu demokratik kaygıların, zor kazanılmış ekonomik çıkarları gizlemek için bir bahane olduğu açık olarak ortaya çıkıyor. Bu yıl 26 Mart’ta Goldman Sachs, dünya çapında 300 milyon işin makine öğrenimi algoritmaları kullanılarak, otomatikleştirilebileceğini tahmin ettiği «Yapay Zekanın Ekonomik Büyüme Üzerindeki Potansiyel Önemli Etkileri» başlıklı bir çalışma yayınladı. Bu rakamlara ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor ancak kesin olan şu ki en büyük dijital şirketler (Gafam’lar) milyarlarca dolarlık bu pazardan aslan payını kapmak için şimdiden yarışa girmiş durumda. ChatGPT ile Microsoft bir adım önde başladı. Google ve Facebook da kendi yazılımları olan Bard ve LlaMA’yı hızla takip etti. Musk tekneyi kaçırdı ve hiç şüphesiz altı aylık bir sürenin ona diğerlerine yetişmeyi sağlayacağını umuyor.

 Bu yazılımın gerçekten neler yapabileceğini bilmeden önce bile, kapitalistler ve dünya liderleri bundan kimin faydalanacağı konusunda kavga ediyor. Bir kitabın ya da bilgisayarda oluşturulmuş bir görüntünün telif hakkını kim alacak ? Yasaları çiğneyen içerik için kim para cezasına çarptırılacak ? İçerik yasaları ihlal ederse cezayı kim ödemek zorunda kalacak ? Tekel kurmayı başaran herkesin kendi koşullarını dayatmak için güçlü bir konumda olacağını herkes bilir. Çin hükümeti, Çinli bir şirket tarafından geliştirilen rakip bir versiyon olan Ernie Bot lehine ChatGPT’yi yasakladı. Bilgi ışık hızında dolaşabilir, ancak diğer tüm alanlarda olduğu gibi dijital sektörde de kapitalist rekabet, sınırları ve korumacılığı ile kuralları belirliyor. Bu ekonomik savaşta, uygarlığın geleceğine ilişkin felsefi düşünceler sadece tröstlerin ve onların hizmetindeki devletlerin kararları için bir perde görevi görüyor.
Hala kapitalistlerin hizmetinde olan bir "çerçeve" 

Bu sözde akıllı algoritmalar hem kapitalistler hem de hükümetler tarafından stratejik bir sektör olarak görüldüğü için mücadele daha da şiddetli. İster ticari stratejilerini uyarlamak için pazardaki değişiklikleri öngörmek olsun, ister Samsung’un 2013’ten bu yana Kore sınırında konuşlandırdığı ve 3 km’den daha uzaktaki bir hedefi otomatik olarak tespit edip vurabilen robot askerler gibi en modern ’akıllı’ silahlara sahip olmak olsun, gelecekte sektör üzerinde hakimiyet kurmayı başaran tröstlere bağımlı olacaklarını öngörüyorlar. Dijital devler bunu çok daha iyi biliyorlar çünkü yirmi yıl önce tam da bunu yaptılar : Google internete hükmederek sadece birkaç yıl içinde dünyanın en büyük şirketlerinden biri haline geldi ve piyasa değeri ExxonMobil gibi bir petrol tröstünün ya da Goldman Sachs gibi bir yatırım bankasınınkini çok aştı.

 Bu çatışmanın kilit noktalarından biri, bu programları yürütmek için kullanılan veriler, yani bilgisayar sunucularında depolanan tüm metinler, görüntüler ve videolar sorunudur. Bu veriler devasa ve hızla genişleyen bir pazarı temsil ediyor : elektronik cihaz kullanıcıları, 2020 yılına kadar, 64 milyar sabit diske eşdeğer 64 zettabayt üretmiş olacak. O dönemde Donald Trump’ın eski Ticaret Bakanı Wilbur Ross, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri arasında değiş tokuş edilen verilerin değerini 7 trilyon 100 milyar dolar olarak tahmin etmişti. Bu verileri kimin ve hangi koşullar altında kullanabileceği konusunda kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. 2015 yılında, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki veri transferlerini düzenleyen Güvenli Liman anlaşması, «Bu antlaşmanın Avrupa vatandaşlarının mahremiyetini yeterince korumadığını» düşünen Avrupa Adalet Divanı tarafından iptal edildi. Onun yerini alan Gizlilik Kalkanı da aynı gerekçeyle 2020 yılında iptal oldu.

 Stratejilerini pazardaki gelişmelere uyarlamak için Gafam algoritmaları tarafından yapılan tahminlerden yararlanmak isteyen Avrupalı şirketler, yalnızca kârlarından Gafam’a pay vermekle kalmıyor, aynı zamanda müşterileri, ürünleri ve üretim süreçleri hakkında bilgi göndermek zorunda kalıyorlar. Bu bilgilerin rakiplerinin eline geçmesinden korkuyorlar. Benzer şekilde, Avrupa hükümetleri de ABD hükümeti tarafından ele geçirilebilecek gizli ve stratejik verileri onlara emanet etmek istemiyorlar. Üst düzey Avrupalı yetkililerin « mahremiyetin savunulması » konusundaki genel beyanlarının ardında, Avrupalı kapitalistlerin özel çıkarlarının, Amerikan şirketlerinin dijital pazardaki tekeline karşı savunulması yatıyor.

 Bu yeni teknolojilerin kullanımı için bir çerçeve talep edenler, bu kontrolü dayatmak için Devletlere ve özellikle de aralarında en güçlü olanlara güveniyorlar. Eliezer Yudkowsky (MIRI Yapay Zeka Araştırma Enstitüsü’nün Direktörü) 29 Mart’ta Time Magazin Dergisi’ne verdiği bir röportajda altı aylık bir mühleti yetersiz bulduğunu, çünkü gerekli olanın dünya çapında tam bir yasaklama olduğunu söyledi. Böyle bir yasağı uygulamak için askeri müdahaleden çekinilmemesi gerektiğini de ekledi : « Eğer İstihbarat Servisi, sözleşmeler dışındaki bir ülkenin bir GPU kümesi [makine öğrenimi programlarını eğitmek için kullanılan bilgisayar ekipmanı] inşa ettiğini gösteriyorsa, mühletin ihlalinden ziyade, uluslar arasında silahlı bir çatışmadan korkun; yasadışı bir veri merkezini bombalanarak yok edilmedine hazır olun.» Böylesi bir politikayla, ölümcül bir tehlikeyi temsil eden yapay zeka değildir !

 Bu, yapay zeka üzerine uluslararası bir anlaşmanın neye benzeyeceğini gösteriyor. benzeri anlaşmalar, atom silahlarının yayılmasına karşı zaten mevcut. Bunlar, pratikte, en acımasız yöntemler de dahil olmak üzere, büyük güçlerin bu silahlar üzerinde tekel sahibi olmalarını sağlamaya hizmet ediyorlar. Örneğin : İki Japon şehrine karşı atom bombasının kullanılması, tek devlet olan ABD tarafından desteklenen İsrail’in kısa bir süre önce İran’daki bir nükleer merkezi bombalaması, atom silahlarının yayılmasını önleme adına yapılmıştır. ABD, 2003 yılında bakteriyolojik ve kimyasal silahlara karşı mücadele adına Irak’ı işgal edip yerle bir etti. Kapitalizm çerçevesinde, « yapay zekanın denetimi » sadece büyük emperyalist güçler tarafından, kendi ulusal kapitalistlerinin çıkarlarına göre dayatılan yasalarla olabilir.
 Toplumsal örgütlenmemizi bilinçli olarak kontrol etmek : hala yürütülmesi gereken bir savaş

 En büyük bilimsel keşiflerin insanlığın büyük çoğunluğunun çıkarlarına ters düşeceği yönündeki sürekli tehdit, toplumun artık piyasa yasalarının ve kâr için rekabetin dar çerçevesi içinde ilerleyemeyeceği gerçeğinin bir belirtisi olarak ortaya çıkıyor. Öğrenme algoritmaları, ekonominin nasıl işleyeceğini planlamak için kullanıldıkları takdirde, milyonlarca saatlik insan emeğinden tasarruf sağlayarak ileriye doğru muazzam bir adım atılabilir. Bunlar ayrıca stok yönetimi, idare ve muhasebe alanlarında, tekrarlanan görevlerin bilgisayar ortamında gerçekleştirilmesi olanağını sunuyorlar. Geçmişte ölçülen bilgilere dayanarak, üretim döngülerine, mevsimlere vb. uyum sağlayarak gelecekteki ihtiyaçlar tahmin edilebiliyor. Sensörlerle yani algılayıcılarla donatılmış fabrikalar mevcut, üretim süreci boyunca ölçülen veriler bilgisayar sunucularında merkezileştiriliyor ve algoritmalar tüm fabrikaları, hatta tüm üretim hatlarını çalıştırmak için kullanılabiliyor. Ancak tüm bunlar yalnızca özel mülkiyetin deli gömleğini kırarak ve zincirin her aşamasında bilgiyi merkezileştirerek başarılabilecek. Bu da insanlığın kendi sosyal organizasyonunu bilinçli bir şekilde kontrol altına almasını gerektiriyor.

 Çürüyen kapitalizm insanlığın ekonomik ve maddi gelişimine bir deli gömleği giydirmekle kalmıyor, aynı zamanda entelektüel gelişimine de at gözlüğü takıyor. Akademik çevreler de dahil olmak üzere, bilimsel anlayışın yerini istatistiksel öğrenimin aldığını iddia etmek, giderek daha popüler hale geliyor. Araştırmacı ve Macron’un eski Yüksek Öğrenim ve Araştırma Bakanı Frédérique Vidal, 2017 yılında INRIA’da (INRIA - Institut national de recherche en sciences et technologies du numérique - Fransız Ulusal Dijital Bilim ve Teknoloji Araştırma Enstitüsü) yaptığı bir konuşmada şunları söyledi : « Bilim, [...] gerçekliği a priori (önsel, öneden) tanımlayan bir modele ihtiyaç duymadan, verilerin analizine ve yoğun kullanımına dayanan bilimsel keşfin ’dördüncü paradigmasının’ sadece son on yılda uygulanmasıyla epistemolojik (Bilimlerin temelleri, yapısı ve gelişimi üzerine felsefı çalışma) bir devrim yaşıyor.» Ancak verilerin analizi sadece dünyanın bir tanımını üretebilir, Oysa bir model, onun üzerinde harekete geçilebilecek neden ve sonuçları tanımlar. Örneğin Kepler, astronom (gökbilimci) Tycho Brahe tarafından toplanan verileri kullanarak, yıldızların yörüngelerini tanımlayan yasaları önerebildi. Newton tarafından icat edilen model, bugün uçakları uçurmak ve uyduları yörüngeye oturtmak için kullanılan, yalnızca gezegenler için değil tüm cisimler için geçerli bir yerçekimi kuvvetini hayal etmeyi mümkün kıldı. Dolaysıyla bu ikisini aynı seviyeye koymak, bizi çevreleyen dünyaya etki edecek kaldıraçlar bulmaktan vazgeçmek anlamına gelen muhafazakâr, gerici bir bakış açısıdır.

Bu perspektif eksikliği krizdeki bir toplumun karakteristik özelliği olarak ortaya çıkıyor. Çökmekte olan burjuvazi kendi mirasının üzerine tükürüyor. Burjuvazi, devrimci olduğu ve soyluların gücüne karşı savaştığı 17. ve 18. yüzyıllarda Newton, Diderot ve Voltaire gibi düşünürleri üretti. Bu düşünürler geleceğe bakmaya, bilimsel ve sosyal sorunları araştırmaya ve onlara köklerinden saldırmaya çalıştılar. Yeni bir yol açmak ve kendi tarzlarında bilinmeyene doğru bir sıçrama yapmak için zamanlarının toplumuyla yüzleşme cüretini gösterdiler. 1600 yılında Kilise, Giordano Bruno’yu kazığa oturtacak kadar ileri gitti, çünkü Bruno, gerçeğin kutsal metinlerde olmadığını, gerçek dünyanın incelenmesi, araştırılması gerektiğini savunuyordu. Aydınlanma filozofu d’Alembert, 1751 yılında yayınlanan Encyclopédie’nin girişinde şu iddialı programı ortaya koyuyor : « Evren, onu tek bir bakış açısıyla kucaklamayı bilenler için, tabiri caizse, tek bir gerçek ve büyük bir hakikat olacaktır». Zamanın gözlem araçlarının teknik sınırlılıkları nedeniyle doğanın işleyişine dair anlayışlarındaki boşluklara rağmen, insan zekasının, elden tutacak bir Tanrı olmadan dünyayı anlayabileceğini iddia etmeye cesaret ettiler. Ve en tutarlıları, bir kral olmadan da toplumun organize edebileceği sonucuna vardı.

 Bu entelektüel cürete ancak topluma sunacağı geleceğe güvenen bir sosyal sınıf erişebilir ki, burjuvazi için bir yüzyıldan uzun bir süredir durum böyle değil. Burjuvazinin entelektüel evrimi, insan düşünce tarihinde, cehaletin karanlıklarından aklın aydınlanmasına doğru yavaş ve kademeli bir gelişim olmadığını gösteriyor. Toplumsal çalkantıları ve sınıf mücadelesini yansıtıyor. Bu evrim, erkekler ve kadınlar tarafından yürütülen mücadelelerin meyvesi olarak ortaya çıkıyor. Marks 1845’te şöyle demişti: « Filozoflar dünyayı sadece farklı şekillerde yorumlamışlardır, önemli olan onu dönüştürmektir». Bu mücadeleler dahi bireylerin, yüzyılda bir toplumu bir adım ileri götüren büyük kadın ve erkeklerin ürünü değil. Bu en büyük entelektüeller fikirlerini yoktan var etmiyorlar, onları toplumsal ilişkilerin gerçekliğinde buluyor, toplumu parçalayan karşıt sınıfların çıkarlarında arıyor, zamanlarını sarsan soruların yanıtlarını bulma yeteneklerini kullanıyorlar. Marx’ın dehasını, kapitalist toplumun saplandığı ölümcül çelişkileri çözebilecek tek toplumsal sınıfın, savunacak özel mülkiyeti olmadığı için işçi sınıfı olduğunu görmesi ortaya koyuyor.

Ancak bu komünist zeminde durarak, insanlığın kaderini bilinçli bir şekilde kendi ellerine aldığı ve kapitalistler arasındaki rekabet zincirlerini kırarak fabrikalarını, bankalarını ve bilgisayar sunucularını kolektifleştirip herkesin ihtiyaçlarının hizmetine sunduğu bir geleceği güvenle tasavvur edebiliriz. Sadece isim anlamında akıllı olan bu algoritmaların, mevcut müthiş üretici güçlerle birleştiği bir gelecek, insan beyninin kendisini üretici çalışmanın zihin uyuşturan rutininden kurtarmasını ve gerçekten akıllı faaliyetlere yoğunlaşmasını sağlayacak. Sömürülen kitleleri, ellerinden gelenin en iyisini günlük hayatta kalmaya adama zorunluluğundan kurtararak, kendilerini geliştirmelerine, bugün küçük bir azınlığın ayrıcalığı olan boş zaman etkinliklerinden, bilimlerden ve sanatlardan zevk almalarını, yararlanmalarını sağlayacak. Bu entelektüel gelişimin yaygınlaştırılmasıyla, toplumsal ilişkilerin maddi ve manevi sefalet hapishanesinden kurtarılmalarıyla, insanlık nihayet tam potansiyelini ortaya çıkarabilecek : o zaman kaç tane Arşimet, Mozart ve Marie Curie keşfedeceğiz ? Troçki’nin sözleriyle: « Sosyalizm, gereklilik, zorunluluk saltanatından, özgürlük saltanatına sıçrama anlamına gelecek, aynı zamanda bu anlamda da, günümüzün çelişkilerle dolu uyumsuz insanı, daha mutlu bir insan ırkının yolunun açılmasını kolaylaştıracak, bunu sağlayacak.»
(09.05.23, LDC 232)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı: 294 - 6 Ekim 2023  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?