Sinif Mucadelesi
Haiyan Tayfununun korkunç sonuçları

Yoksulluğun bedeli

Çarşamba 11 Aralık 2013

Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) Haiyan Tayfunu’nun Filipinler’den geçişinden iki hafta sonra, ölü sayısının 4.000 ve evsiz sayısının 4 milyon olduğunu tahmin etti.

Medya, 2010 yılında gerçekleşen Haiti depremi sırasında olduğu gibi, doğal afetlerin beklenmedik olmasından bahsetti ve etkilenen halkların şanssızlıklarını, talihsizliklerini vurguladı. Fakat bu bahaneler, felaketin kaynağı doğal olsa da etkisinin genişliğini açıklamıyor.

Depremlere ve fırtınalara karşı dayanıklı binaların yapıldığı, Japonya gibi zengin bir ülkede, aynı güçteki rüzgâr aynı etkiyi yaratmıyor. Gerçekte, Filipinliler, emperyalist egemenliğin bedelini çok pahalıya ödüyor.

Emperyalizmin hüküm sürdüğü Filipinler

Filipinler ismini, 1542 senesinde İspanya’nın gelecekteki kralı Philippe’e verilmek üzere ormanlarını yağmalayıp, kent pazarlarına gönderilecek ürünleri üretmek üzere işlemeden önce, burada yaşayanların ellerinden söküp alan “conquistador-fethedenler”den aldı.

1898’de, İspanyol İmparatorluğu ülkeyi ABD’ye teslim etti. ABD ise ancak 4 yıllık bir mücadeleden ve 200 bin kişiyi katlettikten sonra, sömürgecilerin direnişini kırıp egemenliğini kurabildi.

Filipinler, 1941’den 1944 yılına kadar Japon birliklerinin işgali altındaydı. Bağımsızlığını, resmi olarak 1946’da kazandı. Ancak 1947’den itibaren, ABD Filipinler’e askeri üs kurarak uzun bir süre için egemenliğini garantiledi.

ABD, 1965’de, kendi çıkarlarını iyi savunan Marcos’u seçtirdi ve 1972’de sıkıyönetim ilan edildi. Ancak 1986’da Marcos çekildi ve daha popüler olan ve ABD’nin çıkarlarıyla aynı şekilde uzlaşan, 1983’de kocası suikaste uğrayan, muhalif Cory Aquino seçildi.

Halihazırda Filipinler, Amerikan firmaları için bir çok yönüyle çekici: İş gücü genç, ucuz, neredeyse hiç sendikalı değil ve İngilizce konuşuyor, bu koşullar çağrı merkezlerinin oraya taşınması için ideal. Fakat tekstil, kimya ve elektronik şirketleri de az bulunmuyor.

Yardımların (çadır, yemek ve ilaç) kazazedelere ulaşabilmesinin yavaşlığı bir rastlantı değil. En uzak köylerin bazılarının hâlâ yardıma erişememiş olması, Filipinler’in sadece 150’sinde yaşanan 7.000 adadan oluşan parçalanmış coğrafyasıyla alakalı değil. Bu durum, emperyalizme itaat eden bu ülkede öncelik kamu hizmetlerine değil, toplumsal patlamaları engelleyebilecek olan baskı kuvvetlerinin bakımına bütçe ayrılmasıyla açıklanır.

Gelişmekte olduğu söylenen ülkenin başkenti Manila, adeta bir çelişki yuvası. Bir yanda aşırı modern gökdelenler yer alırken diğer yanda büyük ölçüde fuhuşla boğuşuyor.

Yetkililer bile, halkın üçte birinin yoksulluk içinde yaşadığını ve ücretli işçi olma şansını yakalayanların gelirlerinin beşte dördünü yemek, kira, fatura ve benzine harcadığını itiraf ediyor.

Bunun sonucunda, Filipinler’in nüfusunun %10’u (10 milyon insan) ailelerini doyurabilmek için göç etmek zorunda ve her sene ülkeye gönderdikleri 20 milyar avro tek başına ulusal zenginliğin %10’unu oluşturuyor.

Hükümetin öncelikleri

Tayfunun yörüngesi üzerinde olan Tacloban şehri ve 200.000 sakini, çok büyük yıkıma uğradı. Kamu yetkilileri başka seçimler yapsaydı, özellikle son 20 yıldır yükselişte olan işçi sınıfına sağlam evler vereceğine göçmenleri durmadan yıkılıp yeniden inşa edilen gecekondularda tıkışmaya terk etmeseydi, can kaybı bu kadar yüksek olmazdı.

Batı medyası sürekli olarak "en ilkel içgüdü"lerin ortaya çıktığı bu "şiddet ve yağma" tablosu hakkında bunaltıcı düzeyde acındırıcı açıklamalarda bulundu. Sanki açlık ve susuzlukla boğuşurken en yakın marketlerin yıkıntılarından yemek ve içecek almak, hayatta kalma çabası değil!

Ne olursa olsun, erzakları göndermek için yakıt yetmezken süpermarketleri koruma amacıyla gönderilen askerlerin görüntüleri hükümetin belirlediği öncelikleri çok iyi gösteriyor.

Tayfunları önlemek mümkün olmasa da (senede 20 tayfun oluşuyor ve 1991’deki tayfun zaten 5.000 kişiyi öldürmüştü), yetkililer halkı sığınaklara götürüp şehirleri tahliye edebilirdi. Elbette halkın çıkarları onların en son derdi olmasaydı.

Peki ya şimdi?

Tayfunun kazazedeleri ne olacak? Kısa vadede, Birleşmiş Milletler’e bağlı UNİCEF parçalanmış aileleri bir araya getirebilmek için 60 milyon dolara ihtiyacı olduğunu açıkladı. Derneklere bağışta bulunma sözleri şimdilik 300 milyon dolara ulaşıyor.

Öte yandan, Asya Kalkınma Bankası ve Dünya Bankası, Japon standartlarında bina inşaatı için 500’er milyon dolarlık acil borç sözü verdi. Ama bunlar bağış değil borç.

Büyük inşaat şirketlerinin (BTP), Amerikan devlerinin kasalarını dolduracaklarsa, halkın bundan yararlanacak en son kişiler olacağından hiç kuşku yok.

Her şeyden önce şundan emin olabiliriz; iktidardaki azınlık cebini doldurmaktan çekinmeyecek: Cumhurbaşkanı Benigno Aquino, 2010’da kokuşmaya karşı gelen programı sayesinde seçildiyse de, rejimin yolsuzlukları ünlüdür ve geçen ağustos ayında on binlerce Filipinliyi sokağa dökmüştü.

2001’den beri ABD’nin Afganistan’daki savaş için 300 milyar dolardan daha fazla para harcadığı göz önünde bulundurulursa, yardım sözü veren zengin ülkelerin hükümetlerindeki alaycı tavırları yakalamak kolay.

Doğal afetlere karşı her durumda hazırlıklı olmak için, toplumun artık hayır kurumlarından yardım beklememesi için, gerekli insani ve maddi yardımların derhal sağlanabilmesi için, bu kapitalist sistemden kesinlikle kurtulmalıyız. LO (26.11.2013)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2013  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 186 - 6 Aralık 2013  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?