“Elini bedenimden çek!”
TRT’de yayınlanan ‘Ramazan Sevinci’ programında hamile kadınlar için “Böyle karınla sokakta gezilmez. 7 - 8 aydan sonra anne adayı biraz hava almak için beyinin otomobiline biner, biraz dolaşır” diyen sözde “tasavvuf düşünürü, avukat ve gazeteci” İnançer, eleştiriler üzerine sözlerinin çarpıtıldığını söyledi.
Savunması ise daha düşmanca: “... Kanunda bile anne adayına, evinde otursun diye izin veriliyor. Sokakta gezsin diye değil. ‘Ben evlendim, hamile kaldım...’ Tamam iyi ettin de... Bunlar böyle karnını salına salına yürümenin gereği olarak gösterilemez. (…) Muhterem şeyler saygı duyulacak şekilde saklanır.”
Diyanet’in Alo Fetva Hattı, bu zatı aratmayacak cinsten: “Hamile kadının dışarı çıkmaması söz konusu değil. (…) Hamile kadına da tecrit yok. (…) Ancak her kadın dikkat etmeli ama hamile kadın giyimine kuşamına daha çok dikkat etmeli. Göbeğini, sırtını, gösterecek kıyafetler giymemeli.”
Devlet kurumları, kadınlara hakaret etmek, emir vermek için kullanılıyor. Başbakan, kadınlardan “üç çocuk” istiyor, emrindeki televizyonda, hamilelik, aşağılanıyor. Kadına yönelik artan şiddet ve aşağılamanın sorumlusu hükümettir. Onun dinci gerici siyaseti, erkek egemenliğini besliyor.
Örneğin, bir AKP milletvekili de mecliste uyurken fotoğrafı gazetelerde yayınlandığı için kadın gazetecilere “ben sizin bacak aranızı çekiyor muyum?” diyerek hakaret etmişti.
Bir CHP milletvekili “başbakanın kızına tekme atılsaydı, aynı mı olurdu” diyerek, Gezi’deki palalı saldırganların serbest bırakılmasına tepki göstermişti. Ona “kadın” üzerinden siyaset yaptığı için değil, “başbakanın kızının”, kıymetli bir “hanımefendinin” lafını ettiği için kızdılar, özür dilettiler. Sıradan kadınlara tekme atılmış, palayla saldırılmış mühim değil!
Kadın bedeni üzerinden yapılan dini gericilik ve cinsiyetçilik arttığı oranda kadına yönelik şiddet ve kadınların toplumdan dışlanması da hızlanıyor. Bu durum, hükümet ve onun ötesinde düzenin kurum ve olanaklarıyla sürdürülüyor. Bu gerçekten iğrenç. (21.07.13)
