Sinif Mucadelesi

Kapitalizm ve spor

Çarşamba 19 Eylül 2012

Bir olimpiyat oyunları daha geçti. Medya yine tıpkı diğer turnuvalarda olduğu gibi, ışıklı, süslü, açılışı ve kapanış törenlerini yere göğe sığdıramadı.

Türkiye bu olimpiyat oyunlarına rekor düzeyde oyuncu gönderdi. Başta başbakan olmak üzere, cumhurbaşkanı, spor bakanı sporcularla fotoğraf çektirip yemekler yediler, iddialı laflar ettiler, Türk sporunun gelişmesinden, Türk milletinin sporculuğundan bahsedip prim elde etmeye çalıştılar. Ancak tüm bunlar Türkiye’ye özgü değil. Kapitalizmin hakim olduğu tüm dünyada kapitalizm ruhu tüm spor dallarına işlemiş durumda.

Aslında olimpiyat oyunlarının kökeni Eski Yunan’da başlar. O dönem Yunan Olimpiyatları, tanrıları onurlandırmak için düzenlenirdi. Roma İmparatorluğu zamanında da toplumsal hoşnutsuzluğun önüne geçebilmek için sirk oyunları düzenlenirdi. Çünkü bu, toplumsal hoşnutsuzluğu gidermenin en ucuz yoluydu.

Öte yandan tarihte önce soylular sonra da burjuvazi yani her türlü ekonomik imkanı elinde bulunduran sınıflar, kendi topraklarında spor etkinlikleri düzenliyorlardı.

Kökeni askeri olan ve bir ülkenin bir ucundan diğerine çeşitlilik gösteren spor faaliyetleri için spordan çok oyun olarak söz etmek daha doğru. İlk sanayileşen ülke olan İngiltere’de, birçok modern sporun kurallarının belirlenmesi tesadüf değildi.

Spor eğitimi veren okullarda yalnızca büyük burjuvazinin, soyluların çocukları eğitim alıyordu. Bunun amacı “sağlıklı vücutlarda sağlıklı beyinler” yani hakimler sınıfı belli ölçülerde temsil edebilecek, onların sınıf özelliklerini yansıtabilecek kişiler yetiştirmekti. İşçiler, açık bir şekilde, bu kulüplerden dışlandı. Bu durum, Avrupa’nın diğer ülkelerinde de aynıydı. Buna karşılık işçiler kendi kulüplerini kurdular.

Olimpiyatın ortaya çıkışı

Olimpiyatlar, doğrudan soyluların amatörlük düşüncesine bağlıydı. Bir İngiliz soylusu olan Pierre de Coubertin, İngiltere’de soylu erkeklerin eğitiminde sporun oynadığı rolden etkilenmişti. Onun düşüncesinde spor, seçkinlerin bedenlerinin sağlıklı bir biçim kazanmasına yönelikti. Onun öncülüğüyle modern oyunlar ilk kez 1896’da düzenlendi.

Pierre de Coubertin: “Olimpiyatların ilk ayırt edici özelliği dini olmasıdır. Antik çağlarda bir atlet, egzersiz yaparken pazı, kas yaparak vücudunu şekillendirip tanrılarını onurlandırıyordu. Modern atlet de kendi ırkını, bayrağını, vatanını yücelterek aynı şeyi yapıyor” diyordu. Bir atlet ancak bir ulusun bayrağı altında oyunlara katılabilir. Törenler, olimpiyatların açılışı (milli delegelerle birlikte), madalya töreni (milli marşlarla birlikte) kesinlikle milliyetçiydi ve öyle de kaldı.

Coubertin’a göre cesur atlet sadece erkek olabilirdi ve 1900’den itibaren kadınların varlığını kabul etmek zorunda kalsa da hayatı boyunca kadın sporunun korkak bir düşmanı olarak kaldı. Irkçı ve Yahudi düşmanıydı.

İşçi sporunun kökleri

İşçiler arasında spor, burjuva çevrelerinden birkaç on yıl sonra gelişti. Spora aslında başlangıçta kısmen, boş zamanlarda yapılan bir etkinlik gözüyle bakılıyordu. 19. yüzyılın sonunda, sanayileşmiş ülkelerde, haftanın altı günü, (en az) on saatlik çalışma kuraldı. Ücretli izin yoktu ve tatil günleri de çok azdı. Özellikle kilisenin pazar sporuna karşı olmasını da göz önünde bulundurursak geriye çok az vakit kalıyordu.

Yüzyılın başında işçiler, bir dizi mücadeleye giriştiler. Bu mücadeleler sırasında çalışma saatlerinin azaltılmasını sağladılar.

Spor işçiler arasında, en azından erkekler arasında, hızla yayıldı. Olimpiyatlardaki spor düzeninden farklı değerlerle bir sosyalist hareket kuruldu. Örneğin Alman Sosyal Demokrat Partisi, “İnsanlığın geleceği enternasyonalle olacak” fikri çevresinde, on binlerce işçiyi örgütledi.

Sosyalist hareket, İngiltere’de ve Fransa’da o kadar güçlü değildi ancak birçok genç işçi, spora düşkün olmasına rağmen olimpiyatlara, seçkinlerin arasına katılmak istemiyordu. Başka birçok ülkede de işçiler kendi spor kulüplerini kurdular. Onlar askeri, milliyetçi, çıkarcı, rekor, “yıldız” baskısı altında, “patron” karakterli jimnastiğe, hatta birçok dini kulübe sosyalist bir alternatif olmak istiyorlardı.

Dünya savaşları ile birlikte spor emekçiler arasında yeni bir atılım yaptı. Devletler askeri hazırlıkta, fiziksel eğitimin önemini görüyorlardı. Ayrıca orduların arasındaki ilişkiler, sporun yayılmasını destekliyordu. Örneğin Fransa’da futbolun, İngiliz askerleri sayesinde gelişmesi gibi. Aynı şekilde Türkiye’ye futbol, İstanbul’un işgali sırasında İngiliz askerleriyle girmiştir.

Sporun genel olarak yayılmasına işçi sporunun gelişmesi de eşlik etti. Örneğin Alman Sosyal Demokrat Federasyonu’nun, 1930’da, 1 milyon 200 bin üyesi vardı. Avusturya’nın ise 300 bin üyesi vardı. Uluslararası toplantılar yapılıyordu. 1930’da, Sosyalist Kültür Fizik Enternasyonal’i kuruldu.

Bu örgüt 1921 yılında, Prag’da ve ardından da 1925’de Frankfurt’ta işçi olimpiyatları düzenledi. Bu uluslararası örgütler, sadece spor karşılaşmaları yapmıyor aynı zamanda devrimci şarkılar söylüyor ve siyasi piyesler, sanatsal gösteriler sahneliyordu. Örnek uygulamaları yapılan örgütlerin reformizmine rağmen, burjuva olimpiyatlarından net bir şekilde farklıydı. Ne kırılacak bir rekor söz konusuydu ne de tapılacak bir yıldız ama festival ortamında büyük barış gösterileri vardı.

Burjuvazinin olimpiyatları savaşta yenilen devletleri olimpiyat oyunlarına dahil etmezken (Avusturya, Bulgaristan, Macaristan ve Türkiye 1920’deki olimpiyatlara, Almanya ise 1920 ve 1924’te düzenlenen olimpiyatlara dahil edilmedi) işçi olimpiyatları “artık savaşa hayır” diyordu.

İşçi olimpiyatlarının törenlerinde ulusal marşların ve bayrakların yerinde kızıl bayraklar ve devrimci şarkılar vardı. 1925’te, olimpiyatların kapanışında kapitalizmin yok olduğu ve yerine sosyalizmin kurulduğu bir toplumu anlatan bir tiyatro sahnelenmişti.

Komünistler ve spor

Öyleyse, özet olarak, spor; milliyetçilik, ırkçılık, cinsiyetçilik, şiddet, çıkarcılık, sömürü gibi kapitalist toplumun tüm kusurlarının taşıyıcısı. Eğer ileride işçiler iktidarı ele geçirirse, spor, elbette, toplumsal sağlık, kültür, gelişme aşamasına, kullanılan araç gerece göre bugünkü kullanımından, farklı bir biçim kazanacak.

Günümüzde, maalesef, spor uygulamadan daha çok bir şovdur. Bizler elbette, seyir zevki yüksek müsabakaları seyretmekten zevk alabiliriz ancak birçok ülkede spor, gençleri pasifleştiriyor.

Toplumsal ve siyasal bir amacın olmayışı nedeniyle gençler, sağlıkları hatta hayatları pahasına bile olsa, tüm umutlarını sportif başarının üstüne kuruyor. Diğerleri ise kapitalist toplumun onlara ayırdığı sömürü koşullarından televizyon karşısına geçerek ya da stadyumda seyirci olarak kaçmaya çalışıyorlar. Yoksul ülkelerde olduğu gibi zengin ülkelerde de emekçi gençler için spor bu biçimiyle “halkların afyonu”.

Öte yandan koca toplumun yalnızca bir bölümü aktif olarak spor yapıyor ve toplumun çok büyük bir bölümü çalışma şartlarından ve ofislerde hareketsiz kalmalarından dolayı birçok hastalığa maruz kalıyorlar.

Komünist temellerde işleyen bir toplumun geleceğine gelirsek; tüm sosyal yaşamın yeniden örgütleneceğini ve sporun kendine özgü faaliyetleriyle var olmaya devam edeceğini söyleyebilir miyiz?

Şurası gerçek, “profesyonel spor” varlığını devam ettirmeyecek. Ancak çalışma zamanı ile boş zaman arasındaki ayırım kesin biçimde şimdikiyle aynı olmayacak. Şüphesiz bir kadın veya bir erkek tüm hayatı boyunca, çeşitli spor etkinliklerinde bulunabilir ancak bugün olduğu gibi bu fiziksel etkinlikleri yaşamlarının ve üretici çalışmanın merkezine koymayacaklar.

Öyleyse şurası kesin ki spor bir yapı içinde varlığını devam ettirecek ancak milliyetçiliği, ayırımcılığı, ırkçılığı ve kadın düşmanlığını taşımayacak tersine dayanışmanın anlamını, yalnız birine hatta insanlığa ait olma duygusunu yükseltecek. LO


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2012  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 171 - 7 Eylül 2012  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?