Sinif Mucadelesi

Sendikaların “toplumsal dayanışma” siyaseti ile kriz arasında kapana kısılan işçi sınıfı

Cumartesi 18 Aralık 2010

Eylül 2008’de batan İrlanda “kurtarılmıştı” ama bugün yine “batmak üzere” ve Avrupa Birliği, İrlanda’nın peşinden Portekiz, İspanya, yeniden Yunanistan ve dolayısıyla bütün Avrupa ülkelerini sürüklememek için onu “yeniden kurtarmaya” karar verdi!

Dört buçuk milyonluk nüfusuyla İrlanda’nın “ekonomik mucizesi”nden övgüyle söz edilmesi pek eski sayılmaz. Ancak İrlanda, euro bölgesinde krizden ilk ve en kötü etkilenen ülkelerden biri oldu.

Bankaların çöküşüne karşı ilk kurtarma girişiminden 18 ay sonra, yeni bir iflas tehlikesinin, sağ ve yeşillerin yeni koalisyonunu, bankalar için yeni bir mali yardıma zorlaması, İrlanda’da şok etkisi yarattı. Bu seferki, bir öncekinden daha fazla kamu parasının harcanmasını gerektiriyordu.Bunlar olurken, işçiler yeni yılın ilk günü, yeni kemer sıkma dalgasıyla karşılaştı. Bu, 2008 Ekim ve 2009 Martındaki iki saldırıyı takip eden başka bir saldırıydı. Krizin bu yeni aşamasında, hükümetin yardımlarıyla beslenen büyük patronların doymazlığı, emekçiler sınıfının yaşam koşullarını tehdit eden bir kara deliğe dönüştü.

“Kelt Kaplanı” günlerinin zehirli mirası

İrlanda’daki durum ülkenin çok küçük ama bir hayli zengin burjuvazisinin kendisine has asalaklığıyla açıklanabilir. İrlanda’nın iç pazarı iştahını doyuramayacak kadar küçüktür, bu yüzden İrlanda burjuvazisi, 1970’li yılların sonlarından itibaren, ülkenin Ortak Pazardaki konumunu kullanıp yabancı yatırımı çekme ve elde edilen kârdan biraz pay alma amacıyla yola koyuldu.

Zaten düşük olan ücretler “toplumsal dayanışma” bahanesiyle, sendika liderlerince imzalanan anlaşmalarla düşük tutuldu. Bu yasal çerçeve, yabancı yatırımcılara toplumsal istikrarın bir teminatı olarak sunuldu. Yatırımcılara, geçici vergi muafiyetleri ve kullanıma hazır sanayi bölgeleri sunuldu ve dahası kurumlar vergisi, diğer Avrupa ülkelerinin altında olacak şekilde sabitlendi.

Bu siyaset, 1980’lerin sonuyla 2000’li yılların arasında, yıllık büyüme ile sonuçlanan ve adına “Kelt Kaplanı” denen durumu yarattı. “Asya Kaplanları” denen Güney Kore ve Tayvan gibi ülkelerdeki durumun benzeriydi. Büyüme, İrlanda kitlelerinden daha çok İrlanda sermayesine yaradı. İrlanda’daki yabancı şirketlerin çoğuna, öncelikle vergi teşvikleri ve Avrupa pazarına doğrudan erişim imkânı cazip geldi.

İstihdam ettikleri işgücü vasıflı, fakat azdı. 1990’lı yılların ortasına kadar, üretimin yüzde 50’sini gerçekleştiren bu şirketler, ülkenin belirgin ve kronikleşmiş işsizlik sorununa çözüm bulmadıkları gibi işçi sınıfının hayat standardını yükseltmek için de çaba sarf etmediler. Tüm bunlar, 2000 yılında yabancı yatırımın soluğunun kesildiği anda son buldu. Yabancı şirketler, işyerlerinde kesinti yapmaya, fabrikaları kapatmaya ve hatta İrlanda’dan bütünüyle çekilmeye başladı.

İrlanda sermayesi hala asalaklığını yayarak büyüyor. 1990’lı yıllarda, Dublin’de, finans şirketlerine Londra ya da New York’ta bulabilecekleri tüm modern tesisleri daha az maliyet daha az vergi ve kural sunan bir merkez kurulmuştu.

Kurumlar vergisinin yüzde 12.5 olması bir başka avantajdı. 1997 yılında Dublin, İngiltere’nin en büyük off-shore fon yönetimi merkezlerinden biri haline geldi. Öyle ki, çekip çevrilen 600 spekülatif fonun toplam değeri, İrlanda’nın GSMH’nın üçte ikisine ulaşmıştı.
İrlandalı işçiler, hurda yığınına atılırken İrlanda sermayesi mali vurgun için kollarını sıvıyordu. 1990’lı yılların sonunda euro bölgesinin ilk hali şekillendiğinde faiz oranları, tüm üye ülkelerde peyderpey aynı hizaya getirildi. İrlanda’da bu süreç, faiz oranının, enflasyonun epeyce altında seyretmesiyle sonuçlandı, hatta gerçek faiz oranı, İrlanda’da eksilerde kaldı. Sonuç olarak, İrlanda’da borçlanma maliyeti, sanayileşmiş ülkelerde en düşük seviyesine ulaşmıştı ve alınan borç, yerel yatırıma harcandı.

“Kaplan” dönemi İrlanda için; yüksek teknoloji parlak bir gelecek ve vasıflı, dolgun maaşlı işler vaat etmişti; bunun yerine emlak piyasasına bel bağlamış tamamıyla asalak bir ekonomi yarattı. Öyle bir emlak piyasası ki, fiyatların durmadan tavan yaptığı ve emlakçıların hayalini kurduğu herhangi çılgınca hayal için para ödeyecek müşterilerin olduğu bir piyasa…

Emlak balonu

Krizden önceki yıllarda, İrlanda ekonomisinin gerçek durumu, enflasyonist emlak balonu tarafından gizlendi ve büyüyen kredi balonu ile de beslendi.

Kredi akışı, konut talebini yapay olarak arttırdı ve emlak fiyatlarının yükselmesine yol açtı. 1998 ve 2007 yılları arasında İrlanda’da konut fiyatı ortalaması, yüzde 250 arttı. Bu oran İngiltere’de yüzde 200, ABD’de ise yüzde 120 idi.

Bu durum, gerçek konut talebini hesaba katmayan inşaat projelerinin çılgınca yükselişiyle son bulacaktı. Ticari binalar ve alışveriş merkezleri, daha ortada bir alıcı ya da kiracı yokken inşa edildi. Büyük siteler, müşterisi olup olacağı bilinmeden dikildi. Çılgınlaşan bu emlak balonundan çıkar sağlama atağı -2001 ve 2007’de işgücünde yüzde 55 artış oldu- tüm üretim sanayisine eş değerde işgücünü istihdam eden inşaat işkolunu benzeri görülmemiş oranda genişletti.

Emlak kredisi alma oranı, yıldan yıla yükseldi. 2006’da müşterilerin ev fiyatlarının yüzde yüzü aşan oranlarında borçlanmalarının önü açıldı. Böylece bireysel borçlarda patlamayı beraberinde getirdi. 1990’ların sonlarında GSMH’nin yüzde yüzünün altında seyreden borç miktarı, 2007 yılında yüzde 215 seviyesine yükseldi. Bankacılık sistemi, bu vurgun balonunun borçlarıyla büyüdü. 2000 ile 2007 yılları arasında bankaların bilânçoları altıya katlandı.

Kredi balonu öyle bir hal aldı ki, İrlanda bankalarındaki büyük yabancı mevduatlar vurgun balonunu pompalamada yeterli olamadı. Böylece İrlanda bankacılık sistemi riskli borç verme ve uluslararası para piyasalarının artı ve eksilerine maruz kalacak şekilde şişirildi. Örneğin 2004’te mali düzenleyiciler tarafından, mali kurumların 200 tane “fahiş fiyatlandırma” tespit edildi, fakat zanlılardan hiçbirine ne bir suçlama ne de bir cezalandırmada bulunuldu. Sadece çaldıkları paraları geri vermeleri söylendi. Hepsi bu.

Dahası, ilgili kurumların isimlerini, “kamu çıkarlarına” aykırı olacağı gerekçesiyle açıklanmadı.

Balon patlıyor: İlk müdahale

15 Eylül 2008’de ABD devi Lehman Brothers’ın çöküşünden sonraki gün, İrlanda bankalarındaki hisse senetleri ve emlak şirketleri düşüşe geçti.
29 Eylül’de İrlanda hisseleri son yirmi beş yılın en büyük düşününü kaydetti. Bu bir günde, bir bankanın hisselerinin yüzde 46’sında düşüş yaşadı. Sonraki gün, maliye bakanı, bankalar için bir kurtarma planıyla ortaya çıktı: Ülkenin en büyük altı bankasındaki hesaplar ve borçlar, iki yıllığına devletin garantisi altına geçiyor ve şayet gerekli görülür ve gerekli görüldüğü zaman, sermaye aktarılacaktı. Fakat bu ilk duyuru bankacılık sistemini işlemez halden kurtarmaya yeterli olamadı. İki hafta içinde, yabancı yatırımcıların para çekme riskiyle karşılaşıldı. Bakan, tüm İrlanda kökenli bankalar için devletin garantisini genişletti. Bu durum, başka hiç bir devletin henüz sunmadığı bir garantiden faydalanmak isteyen yabancı fonların ülkeye ani girişine yol açtı. Bu, ülke ekonomisi boyutunda, devasa bir kurtarma (müdahale) demekti.

Hükümet işçi sınıfına karşı tavır alıyor

2008 yazı boyunca İrlanda ekonomisi durgunlukta olduğunu resmi olarak ilan etti. 2008’in ilk altı ayında, tensikatlar geçen yılın aynı dönemiyle karşılaştırıldığında yüzde 27 oranında arttı. Benzer şekilde işsizlik ödeneği için yapılan başvurularda da yüzde 31’lik bir artış oldu. Sayısız işçi ailesi, konut kredisi ve elektrik faturalarının altında kaldı. Hükümet, kamu açığındaki büyümeyi azaltmak için acil bir bütçe ilan etti. 2008 Ekim’de karara bağlanan bu bütçe, geniş bir dizi kesintiyi içeriyordu.

Görüldüğü üzere, işçi sınıfının gırtlağını sıkan önlemler yalnızca başlangıçtı.

Temel olarak; ücretlerde ve sosyal güvenlik ödeneklerinde kesintileri, 17.000 istihdam kaybını (yüzde 6’lık bir oran) ve kamu hizmetleri için ailelerin ödediği vergilerin sayı ve miktarlarında bir artışı getiriyordu.

Eylül boyunca, hükümet resmi olarak onaylamış olmasa da, tüm bunların etkisi çoktan hissedilmeye başlanmıştı. Örneğin işsizlere ve durumu kötü olan ailelere destek sağlayan hizmetlerin, kaynakları aniden azaldı. Bu, ekimde başlayan bir dizi yerel protesto eylemlerine yol açtı. (Nisan-Haziran-Class Struggle)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2010  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 150 - 10 Aralık 2010  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?