Sinif Mucadelesi
Bakü – Doğu Halkları Kongresi

Ezilen halklar işçi devrimini güçlendirmeye çağrılıyor

Perşembe 7 Ekim 2010

1-8 Eylül 1920’de Bakü’de toplanan Doğu Halkları Kongresi’ne çeşitli milleyetlerden, 55’i kadın olmak üzere 1891 delege katılmıştı. Türkler, 235 delege ile en kalabalık guruptu. Bu delegelerin arasında, Mustafa Suphi gibi TKP’nin yönetcileri ve Ethem Nejat, Naciye Hanım, Enver Paşa gibi başka görüşlerden siyasetçiler de vardı. Türkiye hakkında konuşmaların da yapıldığı kongrenin çağrısında; “Anadolu köylüleri! Yabancı istilacılara karşı mücadele etmek üzere Kemal Paşa’nın bayrağı altına çağrılıyorsunuz. Ama biz sizin, kendi İşçi ve Köylü Partinizi kurma çabasında olduğunuzu biliyoruz. İşte bu parti paşalar, sömürücü ittifak devletleriyle barış yapsalar bile mücadele etme yeteneğine sahip olacak tek partidir” deniyordu.

Bu kongrenin Doğu halkları için yaptığı çağrı ve tespitlerin önemi sürmektedir.

1 Eylül 1920’de, iki binden fazla militan Sovyet Rusya’dan, Orta Asya’dan ve başlıca emperyalist ülkelerden gelerek Azerbaycan’ın genç sosyalist cumhuriyetinin başkenti Bakü’de buluştu.

Doğu halklarının bu kongresi, sanayileşmiş ülkelerdeki işçi sınıfı ile emperyalizm tarafından sömürülen, baskı altında tutulan halkların ittifakını, kapitalist düzenden kurtulunabileceğini ve ezilenler için yaşanılabilir bir dünyanın kurulabileceğini ilan ediyordu.

Bakü, Hazar Denizi’nin kıyısında Rusya’nın petrol kentlerinden biriydi. Petrol endüstrisindeki işçiler, (aralarında Orta Asya’daki tüm milletlerden işçiler bulunuyordu) yüzyılın başından bu yana hareketin önünde yer alarak birlikte hareket ettiler.

1919’dan beri toplanan gelişmiş ülkelerin devrimci işçileri, Doğu halklarını da Komünist Enternasyonal’in bu toplantısına çağırmıştı. Burada söz konusu olan, bir buçuk milyarı bulan ezilen halklara (ki o zaman henüz Üçüncü Dünya olarak adlandırılmıyordu) bir hedef ve bir politika önermekti.

Asya üzerinde fırtına

Birinci Dünya Savaşı’ndan üç yıl sonra patlayan Rus devrimi, sanayileşmiş ülkelerde devrimci sürecin başlangıcına damga vurduğu gibi, sömürge veya yarı sömürge ülkelerdeki sosyal çalkantıyı ve devrimci krizi de hızlandırdı.

Bu dönemde Almanya, Macaristan, Finlandiya, İtalya işçi sınıfı iktidarı ele geçirmek için mücadele ediyordu; emperyalizmin baskısı altında olan Türkiye, Çin, İran, Hindistan gibi birçok ülkede emperyalizme karşı mücadele veriyordu. Rus devrimi, sadece işçi sınıfının iktidarı ele geçirebilme olasılığını, bir işçi devletinin kurulabileceğini değil, aynı zamanda işçi sınıfının tıpkı Asya’daki gibi yoksul kalmış, hor görülmüş, baskı altında tutulmuş büyük kitleler oluşturan köylülerle de bir ittifak yapabileceğini sembolize ediyordu.

Ayrıca, bu genç işçi devleti için en büyük iş, yüzyıllardan bu yana Rus Devleti tarafından yoksul halklara uygulanan ulusal baskıya ve Rus İmparatorluğuna son vermekti.

Eğer Rus İmparatorluğu “halkların hapisanesi” olarak nitelendiriliyorsa, Sovyet Rusya bu hapisanenin parmaklıklarını ve duvarlarını yıkmıştı.

Buradan, Rusya’dan uzaklaşan Finlandiya, Polonya oluştu ve de Ukranya ve Azerbaycan Cumhuriyetlerinin de aralarında yer aldığı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği doğdu. Komünist Enternasyonal, Asya’nın ezilen halklarına, köylülere toprak vermiş, baskı altındaki halklara özgürlüklerini vermiş olan Rus devriminin sonuçlarına dayanarak sesleniyordu.

Gerçekten de, 1917 Ekim’inin yankısı Asya’da çok büyük oldu ve Komünist Enternasyonal’in delegeleri binlerce kilometrelik yol katederek Bakü’ye geldiler.

Ancak bu delegeler, ne Avrupalı sosyalist politikacılara ne de Rus Bolşeviklere benziyordu. Bu delegelerin bir kısmının bu seyahatı fırsat bilerek toplantılara katılmayıp ticaret peşinde koşmaları, bazılarının da namaz zamanı namaza gitmeleri hayretle izlenmişti. Devrimin yankıları çok farklı çevrelerden çok farklı insanları etkilemişti.

Rus Devriminden dünya devrimine

1919’da, Komünist Enternasyonal’in birinci kongresinin manifestosunda kesin olarak şunlar söyleniyordu: “Afrika’nın ve Asya’nın sömürülen köleleri; Avrupa’daki proletarya diktatörlüğü, sizin için kurtuluş saati olacaktı.”

Lenin’in aynı yılda açıkladığı gibi, halkların sömürülmesine dayanan burjuvazinin direnci, büyük bir zenginliğin biriktirilmesine ve aynı zamanda da bu zenginliklerin bir bölümünün emperyalist devletlerin sosyal olanakları için kullanılmasına fırsat veriyordu.

Güçlü ABD, Fransa ve İngiltere burjuvalarını alt edebilmek için gerekli sosyal devrim, içeriden devrimci sınıf tarafından; dışarıdan da, sömürge veya yarı sömürge devletlerde verilen özgürlük ve bağımsızlık mücadeleleri yoluyla yapılmalıydı.

Sömürge ülkelerdeki devrimci hareket ile ittifak Rus işçi devleti için hayati bir gereklilikti. İşçi devleti, emperyalist ordular tarafından askeri olarak tehdit ediliyordu. Sömürgelerdeki mücadeleler devrimci kaleyi sarmış olan mengeneyi gevşetecek, düşman güçleri geriletecekti.

Lenin şahsen 1920 Ağustos’unda, ulusal sorun ve sömürge sorunu üzerine Komünist Enternasyonal’in ikinci kongresinde kaleme aldığı ve savunduğu tezleri yazdı. Ve bu kongrenin bazı yöneticileri, Doğu halklarının delegeleri ile buluşmak için Bakü’ye gitti. En çok ezilen halkların devrimci yeteneğine duyulan bu güven, savaştan önceki işçi hareketinin gelenekleri ile kırıldı.

Marks ve Engels yaşadıkları dönemde kesin olarak söylemişlerdi: “Başka bir halka baskı yapan bir halk özgür olamaz.” Onlar İngiltere’ye karşı İrlandalı devrimcileri, Hindistanlı isyanları desteklemişlerdi. Marks ve Engels’in sosyal demokrat varisleri ise gözlerini sömürge politikalarına kapatmışlardı. Ve bazılarının gözlerini açması pek de kolay olmadı.

1921 yılında, Troçki yazıyordu: “İşçilerin, sömürge halkların emperyalist devletlere karşı ayaklanma ve onlardan ayrılma fikrinde haklı olduklarını benimsemesini sağlamak için tüm fırsatlardan yararlanmak lazım. Bizler, işçi sınıfının görevinin, emperyalist devletlere karşı ayaklanan sömürgeleri savunmak olduğunu, her fırsatta vurgulamalıyız. Sadece İngiltere’de değil, Fransa’da da, toplumsal devrim, aynı zamanda, işçi sınıfının isyanını, sömürülen halkların sömüren devletlere karşı isyanını kapsıyor.”

Komünist bir politika

Enternasyonal’in ikinci kongresinin kararları, Doğu ülkelerindeki komünistlerin görevlerini belirtiyor ve komünist partilerin militanlarının birleşmesinin gerekliliğinin, özellikle de onların görevleri hakkında eğitilmeleri gerektiğinin, yani komünist partilerin burjuva ve demokratik hareketlerine karşı da savaşılmasının altını çiziyordu.

Bakü Kongresi aynı zamanda, Doğu halklarına sesleniyordu ve her ilgili bölgede komünist hareketin temellerini atmaya çalışıyordu.

Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından ortaya çıkan devrimci dalga, takip eden yıllarda geri çekilmeye başladı.

Bu geri çekilme, Bakü Kongresi’ni ve dünya çapındaki devrimci politikayı da etkiledi. Ama her şeye rağmen, işçi devletinin, sanayileşmiş ülkelerin işçi sınıfının ve baskı altındaki halkların ve işçi sınıfının ittifakının gerekliliğini kanıtladı.

Gerçekten 1920’li yılların başlangıcında, emperyalizm tüm cephelerde mücadele edebilme yeteneğine sahip değildi.

Emperyalizmin, Rus işçi devletinin yaşamasına müsade etmesi kaçınılmazdı. Ancak işçi devletinin yalnız kalması nedeniyle bürokratik aygıtlar, bir kaç yıl içerisinde devleti ele geçirmesine olanağına kavuştu. LO (10.09.2010)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2010  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 148 - 1 Ekim 2010  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?