Sinif Mucadelesi

Güney Afrika : İşçi sınıfının öfkesi

Perşembe 7 Ekim 2010

Güney Afrika’da yıl başından bu yana devam eden grev dalgasını dünya kupası, çok kısa bir süre için durdurmuştu. Yılın ilk üç ayında çok zorlu grevlere tanık olundu. Elektrik sanayinde, inşaat sektöründeki grevler ve özellikle de ulusal ulaşım ve taşıma sektöründe, demiryollarını ve limanları üç hafta boyunca felç eden, Transnet adlı firmada yapılan grev, bunların en önemlileridir.

Grev dalgası, 7 otomobil montaj fabrikasının ve 30 bin işçinin katıldığı süresiz bir grevle, ağustos başında yeniden başladı. Grevciler, üretimi 12 gün felce uğrattıktan sonra inşaat sektörü patronlarını gerilettiler; yüzde 10’luk bir ücret artışı kopardılar. O güne değin, taşeron firmalarda, geçici işlerde çalışan işçilerin sürekli sözleşmeyle işe alınmalarını, sağlık sigortası yapılmasını ve ayrıca sürekli çalışanların emekli maaşlarının ücret arttırılmasını sağladılar.

Metal İşçileri Sendikası NUMSA, bu başarıyla güçlenmiş olarak, ağustos sonunda, ülkedeki üretimi bütünüyle durduran, bütün lastik fabrikalarının katıldığı bir grevle tekrar saldırıya geçti. Aynı zamanda, maden işçileri sendikası NUM, ücret artışı elde etmek için birçok büyük maden ocağına grev çağrısı yaptı.

Bu arada, 18 Ağustos’ta kamudaki memurlar arasında farklı ve daha büyük boyutta bir hareket patlak verdi. Bu defa merkezi yönetimin ve taşra yönetimlerinin memurlarını kapsayan, 1 milyon 300 bin kişinin katıldığı bir hareket söz konusuydu. 450 bin memuru biraraya getiren eğitim ve sağlık sektörleri, bu hareketin en büyük gruplarıydı.

Sağlık sektöründe özellikle de hastaneler önündeki grev gözcülerinin sayısı ve çoşkuları, polis saldırılarına karşı koyma istekleri, hükümetin orduyu ve ırkçı yönetim döneminde siyahların yaşadığı yoksul mahallelere karşı kullanılan zırhlı araçları göndermesinden sonra bile mücadelelerini sürdürmeleri ve bölgesel hastaneleri ele geçirmeleri, bu grevcilerin kararlılığını ve mücadeleciliğini gösterdi.

Açıkça söyledikleri gibi sendika liderleri için önemli olan, Cumhurbaşkanı Jacob Zuma’nın klanına, iktidarın ve rejimin başında bulunan ANC’nin başına geçmesini kendilerine borçlu olduğunu ve ondan kendilerini daha çok dikkate almasını beklediklerini hatırlatmaktı. Bu sendikacılar için grevcilerin, mücadelelerinin olanaklarının sonuna kadar gitmelerine izin vermek sözkonusu değildi. Aksine mücadeleyi «kabul edilebilir» sınırlar içinde tutmak ve rejimin yönetici çevrelerinin nezdinde çıkarlarını savunmak için ondan yararlanmak sözkonusuydu.

Grevciler için ise, yaşam koşullarının ağırlaşması karşısında sızlanmaktan öte, ANC’nin politikacılarının suratlarına, öfkelerini haykırmak söz konusuydu. Yoksul nüfusun ezici çoğunluğu, gecekondularda üst üste yığılı, bazan ırkçı dönemindekinden bile daha kötü koşullarda, büyük bir bölümü ise herhangi bir geliri ve sosyal hakkı olmadan yaşarken, bu politikacıların rekabeti, aralarında hangisinin, iktidara yakın olmanın sağladığı ayrıcalıklar sayesinde en çabuk zenginleşeceğini bilmekten öte değildi. Grevciler öfkelerini, protesto gösterilerinde olduğu kadar, grev gözcülüğü sırasında da, milyoner politikacıları mahkum eden ve Dünya Futbol Şampiyonası’nın stadlarının inşası için harcanan milyarların savurganlığı eleştiren pankartlarla ifade ediyorlardı.

Sendika liderleri, grevci emekçilere, 3 aylık grevden sonra 7 Eylül’de, hükümetin başlangıçta önerdiği yüzde 5,2’lik ücret artışıyla ayda 50 avroluk konut yardımına karşılık, yüzde 7,5’luk ücret artışı ve ayda 80 avroluk konut yardımı içeren bir uzlaşma temelinde işbaşı yapma çağrısında bulundular. Ancak, sendika liderlerinin yuhalandığı ve apar topar terk etmek zorunda kaldıkları, Johannesburg’un taşra bölgelerinin militan öğretmenlerinin toplantılarında görüldüğü gibi, bu konuda herkes hemfikir değildi. Taşra kentlerinin yetkilileri, bu öfke karşısında, grevde geçen saatlerin bir kısmını ödeyerek bu grevin bitmesini görmekte acele ettiklerini gösterdiler. Ulusal sendikaların liderleri, yanlış anlaşıldıklarını, yeni müzakerelerin açıldığı o dönemde sendikalı emekçilere «danışmak, onların fikirlerini almak» için hareketi 3 hafta «askıya almayı» önerdiklerini söyleyerek, geri adım atıyorlardı.

Bununla birlikte tüm bu olup bitenlerle aynı zamanda, özel sektördeki grevler yeniden alevlendi. Otomobil donanımı üreten fabrikaların 70 bin işçisi, benzin istasyonları zincirinde çalışan on binlerce ücretliyle birlikte, otomobil lastiği endüstrisi işçilerine katıldılar. Aynı zamanda, 10 kadar işletmeyi felç eden maden ocaklarında yeni grevler patlak verdi.

Sendika liderlerinin şeffaf oldukları kadar dolambaçlı, sudan bahanelerinin, kamu görevlisi memurların öfkelerini yatıştırıp yatıştırmayacağını, onların hareketlerine son verip vermeyeceğini, ya da aksine ANC’nin yöneticilerinin endişelerinin ve özel sektördeki grev hareketlerinin katlanarak artmasının onları daha çok teşvik edip etmeyeceğini gelecek gösterecek.

Bununla birlikte, eşitsizliklerin en çarpıcı şekilde büyümesinin, yoksulluğun ve iktidardaki ANC tarafından temsil edilen yeni bir siyah burjuvazinin yararına açgözlülüğün artmasının, patlamayı bekleyen bir sosyal barut fıçısı için bütün malzemeyi sağladığını söyleyebiliriz. LO (17.09.2010)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2010  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 148 - 1 Ekim 2010  Site yaşamını izle Uluslararası Gündem   ?