Jean-Pierre Mercier ve Nathalie Arthaud’nun konuşmaları
Lutte Ouvrière’in 28 Eylül’de Paris’te düzenlediği toplantı, 1.200 coşkulu katılımcıyla başarılı geçti. Jean-Pierre Mercier ve Nathalie Arthaud söz aldı. Aşağıda konuşmalarından alıntılar yer alıyor.
Jean-Pierre Mercier: «İnsanlığın geleceği ya sosyalizm, ya da barbarlık.»
[...] Bu hükümetin yapısı, yalnızca Rassemblement National’in (RN – Fransa’nın aşırı sağ partisi) rızasını kazanmak amacıyla dikkatlice düşünüldü! [...] Bu sağa kayışın, Retailleau’nun (İçişleri Bakanı) RN’yi memnun etmek ve işçileri bölmek için alacağı demagojik önlemlerin yükünü taşıyacak olan işçi sınıfının göçmen kesimi için acil sonuçları olacak. Bu önlemlere karşı mücadele edilmesù gerekùyor !
Ancak, Yeni Halk Cephesi sözcülerinden sabah, öğle ve akşam televizyonda duyulan saçmalıkların aksine, bu hükümetin kuşkusuz acımasızca işçi düşmanı olmasının nedeni çok sağcı olması değil. İşçilere karşı hazırlanmakta olan yeni saldırının hükümetin siyasi rengiyle hiçbir ilgisi yok ve Yeni Halk Cephesi hükümeti tarafından da aynı alaycılık ve acımasızlıkla yürütülecek. Bunun nedeni basit, çünkü büyük patronlar böyle emrediyorlar. Ve onlar emir verdiğinde, hem sağdaki hem de soldaki hükümetler, geçmişte yeterince sık gösterdikleri gibi, kendilerine söyleneni yapıyorlar. Baş bakan Michel Barnier’in masasında duran tek yol haritası, büyük şirketlerin bu saldırıya öncülük etmesine yardımcı olmak olarak görünüyor. [...]
İşçilere karşı saldırılar yoğunlaşıyor
[...] Çalıştığım Poissy otomobil fabrikasında (Peugeot) aylardır devam eden geniş çaplı bir saldırı, işçilerin çalışma koşullarının vahşice kötüleşmesine neden oluyor. Patronun mantığı basit: giderek daha az sayıda işçiyle daha çok araba üretmek. Tüm geçici işçileri işten çıkardıktan sonra, işçileri kapı dışarı etmek için her yol uygun, çünkü yarın onları işten çıkarmak zorunda kalmaktansa bugün kendiliklerinden gitmeleri patronun işine geliyor.
Bu şekilde 55, hatta 60 yaşın üzerindeki, ömür boyu çalışmaktan yıpranmış ve güçsüzleşmiş işçiler, işin en zor olduğu ve genellikle 25 yaşındaki genç geçici işçilerin işleri sürdürmeye çalıştığı demir doğrama ya da boya atölyesinden montaj bant hattına zorla transfer ediliyor. Kendinizi 60 yaşında bu tür işleri yapmak zorunda bulmanın ne anlama geldiğini bir düşünün!
Ve yönetim iş yükünü artırıyor, bir işte eskiden üç kişi çalışırken şimdi sadece iki kişi, daha sonra da sadece bir kişi çalışıyor. Vardiyalar o kadar yoğun ki, bazı sektörlerde tüm monitörler gün boyu görev başında ve sadece tuvalete gitmek için bile olsa birkaç dakikalığına duramıyoruz. Ve uzman işçiler de dahil olmak üzere hiçbir işçi kategorisi bu saldırılardan muaf değil. [...]
İşte kapitalist ekonomi ! Bu, şimdiye kadar böyle oldu ve bundan sonra da böyle olacak! Çekirdeğine kadar çürümüş bir toplum
[...] Yöneticileri her gün sakin ve alaycı bir şekilde «kâr oranlarımız korunduğu sürece işçiler ölsün önemli değil» diyen bir sistem. Bu koşullar altında, işçileri sorunlarının çözümünün, ister solcu, ister sağcı, ister aşırı sağcı olsun, bir hükümeti diğerine tercih etmekten geçtiğine inandırmak tam bir yalan ve hayal olur.
[...] Bu söylemin aksine, işçilere doğruyu söylemek gerekiyor. Buna, yaşanmakta olan sosyal felaket karşısında, siyasi ve mücadele perspektiflerimizi özetleyerek başlanmak gerekiyor. Gerçek şu ki, acı çekmeye mahkum değiliz, işçi sınıfı olarak olayların gidişatını tersine çevirecek güce sahibiz. Bizler, işçi sınıfı, dünyayı döndüren kollar ve beyinleriz, bütün zenginliği üretiyoruz, her şeyi döndürüyoruz, aynı zamanda insanlığın yaşamasını ve ilerlemesini sağlayan her şeyi icat ediyor ve üretiyoruz. Bütün bunlar bizim sınıfımızın eseri. Eğer toplum her gün çalışıyorsa, bunu yalnızca işçilerin adanmışlığına, cesaretine, enerjisine ve zekasına borçluyuz Bu enerji, adanmışlık ve zeka, çıkarlarını savunmak için mücadele etme öfkesiyle birleştiğinde, işçi sınıfı olağanüstü ve müthiş bir gücü temsil edecek.
İşçiler kolektif güçlerine olan güvenlerini yeniden kazandıklarında, bu kuşkusuz ilk başkaldırı eylemi olan kitlesel grevler yoluyla olacak. Ama bu sadece ilk adım olabilir! [...] Çünkü kapitalistleri gerçekten ortadan kaldırmanın tek yolu, iktidarı onlardan almak – fabrikaları ve bankaları ele geçirmek, ekonomik iktidarı da ele geçirerek işçiler olarakkendimizin uygulaması ve toplumu aşağıdan yöneterek siyasi iktidarın da ele geçirilmesi olarak ortaya çıkıyor.
Bu devrim anlamına geliyor. İşçiler haklı olarak bu tehlike ve tehdit dolu dönemde, gelecekleri konusunda her zamankinden daha fazla kaygı duyuyorlar. İşçi sınıfı, siyasi, ekonomik kriz, savaşa doğru yürüyüş döneminde, eğer sorunların çözümünü kendi ellerine almazlarsa, sonuç bütün insanlık için bir kabus olacak. İnsanlık için fikirlerimizin üzerinde her zamankinden daha fazla, daha sağlam bir biçimde durmalı, kızıl bayrağımızı, devrimci komünist ideallerimizi, daha iyi bir gelecek umutlarımızı yüksek ve gururlu tutmalıyız.
Rosa Luxemburg’un dediği gibi, «insanlığın geleceği ya sosyalizm, ya da barbarlık».
Barbarlık her geçen gün zemin kazanıyor. Yoldaşlar, öyleyse sosyalizm için gururla mücadele edelim!
Nathalie Arthaud: Devrimci bir komünist parti inşa etmeli
Devrimci bir komünist parti inşa etmek gerekiyor. Yani, toplumun ancak kaderlerini kendi ellerine almaya kararlı sömürülen ve ezilenlerin kitlesel seferberliği yoluyla gerçekten değişeceğini onaylayan bir parti gerekiyor. [...]
Bugün düşünmesi zor olabilir ama geçmişte büyük devrimci partiler oldu. Kapitalizmle eş zamanlı olarak proletarya ve çok sayıda örgüt, ortaklık, dernek, sendika ve işçi partileri gelişti. Birçoğu Marx ve Engels’in 1848’de Komünist Manifesto’da ortaya koydukları uluslararası bir işçi devrimi görüşünü benimsedi. [...]
Fransa’daki Sosyalist Parti de dahil olmak üzere bu partiler, ilk kapitalist dünya savaşına mücadele etmekten vazgeçip köylüleri ve işçileri savaş alanlarına göndererek kutsal birlik içinde yer aldıkları 1914 yılında, bu ideale ihanet ettiler. Ancak bundan sonra Komünist Parti, Rus Devrimi ve 1920’lerde Avrupa’yı kasıp kavuran devrimci dalganın ardından bayrağı devraldı. Köylülerin ve işçilerin kendi hükümetlerini kurdukları, burjuvaziyi iktidardan ve işyerlerinden uzaklaştırdıkları ve toplumu kolektif bir temelde yeniden örgütlemeye başladıkları Rusya’da, devrimci beklenti gerçeğe dönüştü.
Bu ilerleme, devrimci dalganın başarısızlığa uğraması, ardından Sovyet iktidarının bürokratikleşmesi ve Stalinist diktatörlüğün kurulmasıyla durduruldu. 1930’lara gelindiğinde, Stalin’in vesayeti altındaki Fransız Komünist Partisi, artık hiç de devrimci değildi. Ancak kendisine rağmen, adı ve Rus devrimiyle olan bağlantısı nedeniyle, bir gün sömürülenlerin, işçilerin, çalışanların, toplumun tüm küçük ellerinin, Rusya’da olduğu gibi iktidarı alacağı ve sömürüye ve sosyal sınıflara son vereceği fikrini aktarmaya devam etti.
Kapitalizmde reform yapmak ya da onu devirmek
SSCB’nin çöküşü ve Komünist Parti’nin yıllarca çeşitli sol birlik hükümetlerinde yer almasının ardından, bu perspektif geriledi ve neredeyse bilinçlerden kayboldu. Tüm sol partiler, tıpkı sendika liderlikleri gibi, burjuva toplumuna uyum sağladılar. Sistemi devirmek için kampanya yürütmek yerine, onu yönetmek için mücadele ediyorlar. Kapitalizmi reforme edebileceklerini ve daha adil hale getirebileceklerini iddia ediyorlar. Aynı şey, daha sistem karşıtı olduğunu iddia eden ama sol birlik ve milliyetçiliğin eski bayat reçetelerini tekrarlayan Mélenchon’un La France insoumise’i (Boyun Eğmeyen Fransa Partisi) için de geçerli. [...] Dolayısıyla yaşanan barbarlık karşısında sorun sadece kapitalistlerden birkaç kırıntı koparmak, biraz daha fazla vergi ödemelerini sağlamak, ya da birkaç yıllık emeklilik maaşlarını geri kazanmak değil, onların herhangi bir zarar vermesini engellemek olarak ortaya çıkıyor.!
[...] Devrimci komünist perspektiflere geri dönen devrimci bir parti inşa etmeliyiz. İşçiler siyasi iktidarı alsın, kapitalistleri ekonominin hayati sektörlerinden, bankalardan, büyük çokuluslu ve ticari şirketlerinden mülkiyetsizleştirsin ve bütün ekonomiyi kolektif bir temelde yeniden örgütlesin ki her insan sabahtan akşama kadar köle gibi çalışmak zorunda kalmadan karnını doyurabilsin, başını sokacak bir evi olsun, genel sağlık ve eğitim hizmetlerine erişebilsin.
[...] Kesin olan bir şey var ki, önümüzdeki krizler tepkilere yol açacak ve bilinci uyandıracaktır. En karanlık zamanlar bazen en büyük devrimleri doğurmuştur; milyonlarca kadın ve erkeğin kaderlerini değiştirmek için savaşçıya dönüştüğü anlar. İşte böyle zamanlarda devrimci fikirler kitleler arasında kök salabilir. Ve eğer devrimci bir partinin çekirdeği bile varsa, yeniden ilerlemek ve isyanların verimli olmasını ya da gerici alanlara sapmamasını sağlamak mümkün olacak. Dolayısıyla, azınlıkta olsak bile devrimci fikirleri canlı tutmalı, akıntıya karşı kürek çeksek bile ilerlemeli ve fikirlerimizle ve ideallerimizle gurur duymalıyız!
SSCB’nin yalıtılması, yozlaşması ve sonunda dağılmasının da gösterdiği gibi, işçi devrimi bir devletin sınırlarında duramaz. Burjuvazi kendi sistemini dünya ölçeğinde kurdu ve bu ölçekte de yıkılmalı. Bu nedenle her ülkede devrimci partiler inşa edilmeli ve bunları aynı hedefe sahip uluslararası bir hareket içinde birleştirmeliyiz: büyük şirketlerin özel mülkiyetini ortadan kaldırmak, kar ve rekabet yasasına son vermek ve atlı arabalar ve mum günlerine kadar uzanan tüm sınırları havaya uçurmak gerekiyor!
Bizim görüşlerimiz işçi sınıfının herhangi bir andaki moraline, mücadeleciliğine ya da ruh haline bağlı değil. Marksizmin temel ilkelerine dayanıyor. Tarih fikirler tarafından değil sınıf mücadelesi tarafından yönlendiriliyor; işçi sınıfı sadece acı çeken ve adaletsizliğin kurbanı olan bir sınıf değil, potansiyel devrimciler bir sınıf.
İyimserliğimizin temeli
Kapitalizm zafer kazanmış gibi görünebilir, ancak sermayenin birkaç kişinin elinde toplanması ve çok uluslu şirketlerin tüm ekonomiye yayılması, ekonominin giderek daha kolektif, merkezileşmiş ve küreselleşmiş bir temelde işlemesi zorunluluğunu ortaya çıkarıyor. Evet, Elon Musk, Bernard Arnault ve kendilerini her şeye muktedir gören diğer kapitalistler hoş görmeseler de, yüz binlerce insanın birlikte çalışmasını sağlayarak komünizmin gelişinin temellerini atıyorlar. İşçi sınıfı onların iktidarını devirir ve onları mülksüzleştirirse, yarının toplumunu inşa etmek için tüm araçlara sahip olacak.
[...] Bir ruh halinin değişebileceğine ikna olun. 1788’de Fransız Devrimi’nin arifesinde köylülerin ruh hali nasıldı? Rusya’da, Şubat 1917’nin arifesinde, çocuklarının açlıktan öldüğünü gören kadınların ruh hali, üç yıl boyunca savaşa kurban edilen askerlerin ruh hali neydi? Ve bugün Çin’in hapishane benzeri iş yerlerindeki işçilerin ya da Tayvan veya Vietnam’daki aynı derecede korkunç ve vahşi koşullarda çalışan işçilerin ruh hallerinin ne olduğunu kim söyleyebilir? Ukraynalı ve Rus işçilerin gerçek bilinç durumu nedir?
Şu ya da bu yerde var olabilecek isyan ruhunu ölçmek imkansız olsa bile, kesin olan bir şey var, o da bu ruh hali bizi saran barbarlığa tepki olarak giderek daha da artacak. En büyük taburları Çin, Hindistan ve ABD’de bulunan bir avuç ayrıcalıklı insanla milyarlarca sömürülen insanı karşı karşıya getiren toplumsal savaş, dünyanın dört bir yanında acımasızca yürütülüyor. [...]
Burada, Fransa’da, büyük dünya işçi ordusunda sadece küçük bir taburuz. Ancak devrim tohumlarının yayılmasında ve ekilmesinde oynayacağımız büyük bir rol var. Ateş küllerin altında yanıyor. Orman yangınlarına bakın: bir yerde başlayabilir, yeraltına yayılabilir ve kilometrelerce ötede yeniden ortaya çıkabilir. Devrimci fikirler de bu güce sahip olduklarını gösterdiler. Bu yüzden dünyayı değiştirmek için belirleyici bir araç olacak partiyi inşa etmemize yardımcı olun. [...]
(LO, 28.09.24)