Cançekişen Erdoğan iktidarı, CHP’ye bile göz kırptı...
Erdoğan’ın, 31 Mart Belediye Seçimleri’ndeki ağır yenilgi ile büyük bir tokat yediği bilinen bir gerçek. Bu tokat işçi sınıfının artık Erdoğan iktidarına güvenmediğini somut bir biçimde ortaya koydu.
AKP Erdoğan iktidarı, güncel durumda, MHP’nin desteğine rağmen, 31 Mart seçimlerindeki yenilgiyle bir azınlık iktidarına dönüştü ve anlık kitlesel tepki patlamaları varlığını tehdit ediyor.
Erdoğan’ın iktidarını, 4 yıl daha bu biçimde sürdüremeyeceği çok açık. Kitlesel gücünü kaybeden, iktidar ortağıyla anlaşamayan, ondan kurtulmak isteyen Erdoğan, çözüm olarak önce Akşener’e yanaştı. Ancak Akşener’in hali kendisininkinden de daha kötüydü. Hatta partisi dağılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyordu.
Erdoğan’ın yeni olanaklar araması gerekiyordu ve bu yeni olanak ise CHP idi. Yani Erdoğan, seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP’ye yanaşıp, onu yedekleyip, iktidarını sağlamlaştırmaya, meşrulaştırmaya, onay almaya çalışıyor. Eğer bir «normalleşme» ve «yumuşama» süreci başlarsa, erken seçim talebi savuşturulacak, toplumsal muhalefetin yükselişi de bastırılıp ortadan kaldırılacak. İşte bu nedenle Erdoğan iktidarı, özellikle son 8 yıldan beri, pislik, çöplük, kadınlarına sürtük, erkeklerine çürük, aşağılık, alçak, şerefsiz... ve buna benzer bir dolu ifadeyle söylemediğini bırakmadığı, hakaret, küfür ettiği muhalefet, özellikle de CHP ile sanki hiç bunları söylememiş gibi ilişki kurma olanaklarını aramaya başladı.
CHP ise kitlelerin çıkarlarını gözeterek, onlara dayanarak, erken seçimi dayatıp tavır koyarak doğru bir siyaset geliştirmek yerine, Erdoğan’ın teklifini hiç tartışmadan kabul etti. Özellikle de Özgür Özel, «normalleşme», «yumuşama» politikası adı altında sunulan bu öneriyi bir fırsat olarak gördü. Çünkü CHP’nin istediği, Erdoğan’ın iktidar ortağı olup, pastadan kendi payını almaktı.
Malesef evdeki hesap çarşıya uymadı ve Erdoğan yine Erdoğan’lığını yapıp, 180 derece çark etti. Her zaman yaptığı gibi, dün söylediklerini bugün reddetti. Bu arada MHP de, kolay lokma olmadığını ortaya koyarak rest çekmiş, «beni harcama» demiş ve Erdoğan’ın iplerini çekmişti.
Erdoğan yaptığı bir konuşmayla «normalleşme»den, «yumuşama»dan ne anladığını açık ve net bir biçimde ortaya koydu : « Bir hususu, üzerine basa basa ifade etmek istiyorum. Bizim siyasette «yumuşama», muhataplarımızın ifadesiyle «normalleşme» çabamız, aslında muhalefeti normalleştirme çabasıdır. Sıkılı yumrukları açacak olan muhalefettir. Hançerleri kınına koyacacak olan muhalefettir. Dilini söylemini siyaset tarzını düzeltecek olan muhalefettir. Yani «yumuşaması» gereken, «normalleşmesi» gereken muhalefettir». […] « Biz durduğumuz yerde duruyoruz. Muhalefetten ise bizim durduğumuz yere, yani hoşgörüye, yani birleştirici dile, yani kucaklaştırıcı siyasete, yani devleti ve milleti önceleyen politikalara yaklaşmasını bekliyoruz.»... Hayret ! Erdoğan, siyaseti, onun iktidarının uygulamaları, 22 yıldır ülkeye çektirdikleri bilinmese bile, son bir iki yıldır yaşananlar bu sözleri inanılmaz kılıyor...
Bu dalga geçer gibi söylemlerle ortada kalan Özgür Özel, kitlelerin tepkileri somut olarak gelişirken, bu gücü mücadeleye yönlendirmek yerine, sanki yeni büyük bir strateji geliştiriyormuş gibi, «erken seçimlerin, 1,5 yıl sonra yapılmasını» önerdi.
Pekala şimdi, kirasını ödeyemeyen, ay sonunu getireyemeyen kitleler, sağlık sorunlarıyla boğuşan, ilaç bulamayan hastalar, bir türlü atanamayan öğretmenler, mali sıkıntı nedeniyle üniversiteden ayrılan öğrenciler, yine aynı nedenle sayıları giderek artan çocuk işçiler ve iş kazalarıyla katledilen bu körpecik canlar, iş koşulları giderek daha da kötüleşen, yaşadıkları iş kazaları bile ciddiye alınmayan, her gün iş yerlerinde baskı ve şiddete maruz kalan milyonlarca işçi ve emekçi, ayrıca emekliler... bütün bu insanlar sorunlarına çözüm olarak, 1,5 yıl daha erken seçimleri mi bekleyecekler ?
Böylece CHP, bir kere daha, kitlelerin acil taleplerini yerine getirecek kapasitede bir parti olmadığını, aksine iktidara gelip, hem pastadan pay almayı, hem de patlamaya hazır kitleleri patronların yararına susturmayı amaçlayan bir parti olduğunu yeniden gözler önüne serdi.
Türkiye işçi sınıfı, 15 - 16 Haziran 1970’deki kitlesel eylemleriyle iktidara geri adım attırarak, ona alternatif bir güç olduğunu ortaya koydu. İşçi sınıfı zaman içinde hem sayısal olarak fazlalaştı, hem de mücadele deneyimi, birikimi kat kat artarak devasa bir güce dönüştü. Günümüzdeki sorun, ve komünist devrimcilerin görevi, işçi sınıfının örgütlenmesi, gerçek bir işçi partisinin inşa edilmesi, işçilerin üretimden gelen güçlerinin eyleme dönüştürülmesi, iktidarın ele geçirilmesi, insanlara ve insanlığa hizmet edecek bir düzenin kurulması olarak ortaya çıkıyor.
(30.06.24)