Sinif Mucadelesi
ABD aşkanlık seçimi:

Her zaman büyük sermayenin kazandığı bir şov

Cuma 2 Aralık 2016

ABD başkanlık seçimini Trump’ın kazanması tahminleri yanılttı. Trump’ın Meksikalı ve Müslüman karşıtı söylemleri, Cumhuriyetçilere oy verenleri sevindirdi; bağırlarına hiç basmadıkları siyahi bir başkanın gitmesine de sevindiler. Cumhuriyetçi evangelist dinci seçmenler, burunlarını kapayarak üç evlilik yapıp dinci geçinenin yerine seks düşkünü Trump’a oy verdi. Demokratlardan o kadar nefret ediyorlardı ki istemeyerek de olsa Trump’a oy verdiler.

Trump, bazen Demokratları ve bazen Cumhuriyetçileri destekleyen Ohio gibi Orta ABD eyaletlerinde kazanmakla kalmayıp, genellikle Demokratlara oy veren Michigan’da da kazandı.

Michigan’da fabrika kapatmalar devam ediyor ve emekçilerin yaşam şartları her geçen gün kötüye gidiyor. Dahası işlerini koruyabilen emekçilerin sözleşmeleri yenilenip hem ücretleri azaldı hem de emeklilik şartları geriledi. Trump’ın ülkeden çıkan işletmeleri geri getirme ve koruma önlemleri alacağı demagojisi etkili oldu.

Trump aynı zamanda “Occupy Wall Street” ve “düzen karşıtı” söylemleri kullanıp Obama’nın getirdiği sağlık sistemindeki pahalılığı teşhir etti. Bu eyaletlerde beyazların çoğu Trump’a oy verdi. Örneğin Ohio’daki beyazların üçte ikisi Trump’a, sadece üçte biri Clinton’a oy verdi; Michigan’da beyazların %64’ü Trump’a, sadece %28‘i Clinton’a oy verdi.

Afrika kökenli ABD’lilerin %88’i ve Güney Amerika kökenlilerin %65’i Clinton’a oy verse de, seçmenlerin küçük bir bölümü oldukları ve çoğu da Wall Street’in şampiyonu olarak bilinen Clinton’a oy vermek zahmetine katlanmadı. ABD’de kitlelerin önemli bir kesimi, özellikle de en yoksulları, seçime katılmıyor; ya seçmen listelerine kayıt bile olmuyor ya da 6 milyon kişi gibi mahkumiyet yedikleri için oy verme hakları yok. Bir kısmı da seçimin neye yaradığını görmüyor. ABD’de oy hakkı olanların sadece %55’i oy kullandı. Yani Trump, toplam 230 milyon seçmenin sadece 60 milyonunun oyunu alarak seçildi.

Hillary Clinton, iş çevrelerinin ve Avrupa Birliği siyasetçilerinin gözdesiydi. Ancak bu durum, ABD’deki kitleler için iyi bir referans değildi! Demokratlar, son 24 yıl içinde 8 yılı en sonda olmak üzere, 16 yıl boyunca iktidarda idiler ve bu yıllarda eşitsizlik arttı, yaşam şartları daha kötüleşti. Bunda Clinton’un payı büyük. Hatta 2008’de Obama tanınmış biri olmamasına rağmen Clinton’u, Cumhuriyetçilerin ön seçimlerinde büyük farkla yenmişti. Hatta bu seçimde Clinton’un rakibi Bernie Sanders, Clinton’un, Wall Street adayı olduğunu teşhir ederek toplam 50 eyalettin 22’sini kazanmıştı.

Trump seçilebilmek için kendini düzen karşıtı birisi gibi tanıttı: Bir emlak zengini için gerçekten büyük üç kağıt! Seçimi kazandıktan sonra yaptığı konuşmada söylediklerinin çoğu şov! Trump, bütün siyasetçiler gibi büyük burjuvazinin istediğini yapacak. Milyarder olsa da kapitalist ekonomiye hükmedemeyecek.

Kaçak göçmenliğe son vereceğini söyleyen Trump’ın zaferi, yabancı düşmanlığının ne kadar geliştiğini ve gelişebileceğini gösteriyor. Meksika sınırındaki duvarın uzatılması gibi bazı sembolik önlemler alabilir. Ancak ABD’de 11 milyon civarında kaçak göçmen var ve Trump’ınkiler dahil birçok şirket, çok düşük ücretlerle çalıştırdığı göçmen işçilerle ayakta durduğundan, onları çalıştırmaya devam edecek. Obama döneminde de yapılan, oturma izni olmayan yabancıların geri gönderilmesi, artarak devam edecek. Böylece göçmenlerin yaşam şartları daha kötüleşecek ama yine de göç bitmeyecek; çünkü burjuvazinin ihtiyacı var.

Trump seçim kampanyası süresince, ABD’den çıkan istihdam olanaklarını geri getireceği ve korumacılık uygulayacağı sözünü en büyük koz olarak kullandı. ABD burjuvazisi, iç piyasasını korumak istiyor ve federal devlet şimdiden, dışa karşı ticari savaş veriyor. Öte yandan büyük çokuluslu şirketler, dünya pazarlarına girmek istiyor. Meclis ve Senatodaki çoğunluk Cumhuriyetçilerin elinde ve onlar serbest ticareti savunuyor. Üstelik Apple, iPhone ve İPad üretimini, Midwest’de değil şimdiki gibi Çin’de yapmaya devam edecek!

ABD seçim sistemi; bir demokrasi bozuntusu

ABD başkanlık seçimi iki aşamada olur: 19 Aralık’ta büyük seçmenler, bir toplantı yaparak başkanı seçecek. Trump 306, Clinton 232 büyük seçmen desteğine sahip. Oysa seçim sonucuna göre Clinton’un aldığı oy, Trump’ın aldığı oydan 1.75 milyon daha fazla.

Başkanlık seçimi aslında 50 farklı oylamadan oluşuyor. 50 eyaletin 48’inde seçimi kazanan, bütün büyük oyları alır (seçimi kazanan malı götürür prensibi). Fark, 1 oy olsa bile bu kural değişmez. Trump seçimi, önemli eyaletlerde çok az oy farkıyla kazandı. Başkanı seçen büyük seçmenlerin Clinton’ı seçmesini talep eden bir dilekçeyi 4.5 milyon kişi imzaladı. Ancak başarı şansı yok gibi çünkü büyük seçmenler, partilerine bağlıdır. ABD seçim tarihinde kaybedenin başkan olması beşinci kez oluyor. Bir önceki örnek 2000’de Al Gore’un Bush’tan 500 binden fazla oy almasına rağmen Bush’un seçilmesiydi.

Bir demokrasi örneği olduğunu iddia eden bu ülkenin kökü, ABD’nin oluşum dönemine, yani 18’inci yüzyılın sonlarına kadar gider. O dönem ülke yönetiminde büyük burjuvalar ve kitlelerden ödü kopan köleci büyük toprak sahipleri vardı. Halkın seçime katılma hakkı yoktu. ABD Anayasası, 1787 ile 1789 yılları arasında oluşturuldu. Oluşan federal devlette 13 eski sömürge vardı. Birlik, sömürgeci Büyük Britanya’ya karşı verilen savaş sonrasında oluştu.

İktidara gelen bu farklı güçler arasında çıkar çelişkileri vardı. Bu nedenle yeni anayasayı oluşturanlar, bazı çelişkilere çözüm bulmak zorundaydı. Kuzey ile Güney arasında büyük zıtlık vardı: Köle nüfusun yoğun olduğu Güney eyaletleri, hiç hakkı olmayan kölelere karşın, orantı olarak tüm haklara sahip olmak isterken Kuzey eyaletleri buna karşıydı. Sonunda uzlaşma olarak kabul edilen “beşte üç” diye iğrenç bir çözüm bulundu. Bir kölenin oyu, özgür bir vatandaşın oyunun beşte üçüne eşitlendi. Böyle bir uygulama, ancak dolaylı seçim sistemi ile uygulanabilirdi…

Sistem, bugüne kadar değişikliğe uğrasa da, büyük seçmen kuralı olan “beşte üç” sistemi sürdü. Örneğin Wyoming eyaletinde 3 büyük seçmen var (2 senatör ve 1 milletvekili) ancak Kaliforniya eyaletinde 55 büyük seçmen (2 senatör ve 53 milletvekili) var. Böylece Wyoming’de 195 bin seçmenin 1 büyük seçmen hakkına karşılık, Kaliforniya’da 711 bin seçmenin 1 büyük seçmen hakkı var. Bu seçim sistemi ile her zaman nüfusu az ve tutucu olan kırsal eyaletlere kıyak yapılıyor…

Trump ile Wall Street kendinden birine kavuştu

Başkanlık seçimi her şeyden önce Clinton ve Demokratların bir yenilgisi. ABD’nin işsizlik sorununu çözdüğü söylendi. Aslında 2008 krizinden bu yana sanayinin gerilemesi ve yoksulluğun artmasıyla büyük bir felaket yaşanıyor. Milyonlarca aile evlerinden oldu, çoğu sokakta ya da karavanlarda yaşamak zorunda. Resmi rakamlara rağmen işsizlik devamlı artıyor. İş bulanlar, düşük saat ücretlerinden dolayı bir işle geçinemediğinden çoğu zaman birkaç iş birden yapmak zorunda.

2008’de Obama seçildiğinde siyahilere, kölelik döneminden beri yaşatılanlara, ayrımcılığa son verileceği söylendi. Bugün siyahiler, her an tetiğe basma alışkanlığındaki ırkçı polisler tarafından öldürülmemek için eylem yapmak zorunda.

ABD’de zenginler için her şey tıkırında, kitleler için değil. Clinton düzenin adayıydı. Her zaman zenginlerin, bankacıların dostu oldu, bu nedenden Demokrat tabanı ona karşı çıktı.

Trump sağcı, gerici çevrelerin ötesinde, kızgın emekçi çevrelerin desteğini aldı. Ancak bu emekçiler, kendi öz çıkarlarına karşı tavır aldılar. Doymak bilmez vurguncu, aşağılık Trump, milyarlık servetini emek sömürüsü ile elde etti. Ona oy veren emekçiler, düzene karşı geldiklerini sanıyor. Trump, siyasetçi değildi ama kapitalist sistemin dışında da değil. Yani sahte bir alternatif.

Trump’ın seçilmesi bir deprem değil. Bütün demagoglar gibi o da söylediklerini yapmayacak. Şimdiden, kıvırmaya başladı. Trump bir demagog, kadın düşmanı ve ırkçı biri. Kürtaj hakkına karşı çıkan hakimleri göreve getirmek istiyor. Milyonlarca göçmeni sınır dışı etmek istiyor. Trump’ın zaferi, işçi sınıfı içerisindeki bölünmüşlüğü büyütebilir. Önümüzdeki aylarda veya yıllarda, siyahilere, göçmenlere ve özellikle kadınlara karşı saldırılar artabilir. Bu yeni değil. Beyaz Saray’da oturanlar, hiçbir zaman emek dünyasından yana olmadı. Üstelik bu seçimde hiç kimse emek dünyasının çıkarlarını savunmadı. Clinton’un yenilgisi, emek dünyasının yenilgisi değil. Emek dünyası kendi öz çıkarları alanında, yani sınıf mücadelesinde kendi çıkarlarını savunmalı.

ABD’deki emekçilerin, geçmişte, örneğin gerici Johnson ve Nixon dönemlerinde olduğu gibi sermayenin saldırılarına karşı haklarını savunmak için mücadele etmekten başka bir seçeneği yok. LO


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2016  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 222 - 2 Aralık 2016  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?