Sinif Mucadelesi

Harabeye dönmüş bir ülke üzerinde Rus ve Batılı büyük güçlerin manevraları

Perşembe 12 Kasım 2015

Eylül başında Fransa ve ardından Rusya, İŞID’e karşı Suriye’de hava bombardımanına başladı. Bu amaçla ileri sürülen bahanelerin hepsi, diğerinden ikiyüzlü. Terörizme karşı mücadele için mi? Ama cihatçıların güçlendiği topraklar, büyük güçlerin üzerinde devlet terörü uyguladığı yerler değil mi! İŞID’in uyguladığı barbarlıktan kaçan Suriyeli kitleleri korumak iddiası ile yapılan gelişi güzel hava bombardımanları, sadece cihatçıları öldürüyor ve sivil halka zarar vermiyor hikayelerine kim inanır?

Medya, Rusya’nın Suriye’de askeri gücünü arttırmasını bir sürpriz olarak sundu. Ancak, başta ABD olmak üzere, emperyalist ülke yöneticileri için hiç de sürpriz değil. Rusya, haftalar boyunca savaş gemileriyle Karadeniz’den yola çıkarak Boğazlar üzerinden geçerek Suriye’deki Tartus askeri üssüne silah yığınağı yaptı ve oradan da Lazkiye hava üssüne onlarca savaş uçağı sevk etti. Bütün bu yığınak Batılı, özellikle de ABD istihbaratının haberi olmadan ve belki de onayı olmadan yapılmadı.

Obama, 28 Eylül’de Putin ile New York’ta Birleşmiş Milletler genel kurulu toplantısı dahilinde görüştüğünde Putin’i, Suriye’deki askeri çatışmalar konusunda bir müttefik olarak gördüğü konusunda sinyal verdi.

Rusya askeri güçleri, Suriye’de Beşar Esad diktatörlüğüne karşı "muhalif güçleri" bombalamaya başladığında, ABD ve Fransız yöneticilerinin tepkili duyuruları gerçekten yapmacık tavırlardan ibaretti. Çünkü bombardımanlar, gerçekten ABD’yi rahatsız etmiş olsaydı, o zaman tepki, laf ebeliğiyle sınırlı kalmazdı. Aslında Rusya’nın askeri müdahalesi ABD emperyalizminin aylardan beri, hatta iki yıldan beri Suriye konusunda yaptığı strateji değişikliği çerçevesinde oldu. Suriye ve Irak’taki kargaşa ABD’nin eseri ve çözüm bulmaya çalışıyor. Bu nedenle daha önce karşısına aldığı güçlerle şimdi işbirliği yapmak istiyor. Bunlar arasında köktenci Irak Şii milisleri ve onları destekleyen İran, Suriye’deki Kürt milisleri ve de Esad rejimi de var. Ek olarak, Putin’in bölgeye gönderdiği askeri güçlerin de destek ve katkılarını bekliyor.

Rusya ile ilişkiler ve emperyalist güçler

Rusya’nın ve ondan önce SSCB’nin Suriye diktatörlüğü ile ilişkileri, çok eskiye dayanıyor. Suriye, Irak ve hatta Mısır, 1950’li yıllarda SSCB ile ekonomik ve diplomatik ilişkiler kurmuştu. İşte bu çerçevede 1970’li yıllarda Beşar Esad’ın babası diktatör Hahız Esad döneminde, Tartus limanı SSCB’nin katkılarıyla geliştirildi ve bir Sovyet limanı haline geldi.

İşte eskiden beri geliştirilen ilişkiler nedeniyle, 2011’de "Arap Baharı" diye adlandırılan Arap kitlelerinin isyanı döneminde Beşar Esad rejimi de kitleler tarafından tepkiyle karşılandığında, konu Birleşmiş Milletler güvenlik konseyine taşınıp askeri müdahale gündeme gelince, Rusya karşı oy kullandı. Aslında bu tavır, Batılı yöneticilerin işine geliyordu, çünkü onlar da kendi kamuoyu tepkilerine rağmen, askeri müdahale yanlısı olmadıkları için Suriye diktatörlüğünün kendi kitlelerini bastırmasını tercih ediyorlardı.

Ancak Suriye’de kitlesel tepki bastırılınca, Türkiye’nin, Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar’ın desteklediği ve bazısı aşırı islamcı olan silahlı milisler gelişti. ABD ve diğer Batılı emperyalist güçler, bunu fırsat bilerek Esad rejimine son vermek istedi. Çünkü Esad rejimi, 1950’lerdeki anti emperyalist Arap siyasetinden vazgeçmiş olsa da, bölgede uygulanan emperyalist siyaseti tamamen onaylamıyordu.

Bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı ve Esad rejimi, darbe yiyip zayıflasa da ayakta durmayı başardı. Diğer yandan, yerel ülke güçlerine mali ve askeri desteğe ve ABD ile Fransa emperyalizminin dolaylı yardımına rağmen milis güçler arasında, Esad’ın yerini alacak bir güç oluşturulamadı. Ortaya çıkan tek büyük güç "İŞID" oldu. Emperyalizm İŞID’in, Esad rejiminden daha az kullanabilir olduğu gerçeği ile karşı karşıya kaldı.

ABD, yine de Esad diktatörlüğünü teşhir ederek, rejimine karşı olan silahlı milislere mali ve askeri desteği sürdürüyor. Diğer yandan, yeni olarak Esad’ın müttefiki Rusya ve İran ile işbirliği siyasetini geliştirdi. İşte bu çerçevede 2015 baharında ABD, Irak’ta, İŞID’e karşı Irak ordusunun ve de Irak Şii milislerinin katıldığı (ki bu milisler daha önceleri ABD’ye karşı mücadele etmişti) ve de İran özel komando birliklerinin başındaki İranlı bir generalinin komutası altında, askeri harekat düzenlenmesini onayladı.

ABD’nin, Suriye diktatörüne karşı yaptığı bu son ayar, tam da bir siyaset değişikliği sayılmaz. Çünkü ABD bölgeye hakim olmaya başladığından, yani II. Dünya Savaşının sonundan itibaren, bölgedeki temel uygulaması, siyasetini destekleyen güçlerle işbirliği, karşı gelenlerle mücadele etmektir. Suriye rejimi, Arap milliyetçisi siyaseti ve SSCB ile olan ilişkilerinden dolayı dışlanmıştı. Ama yine de ABD, ihtiyaç duyduğunda, Suriye rejimi ile işbirliği yaptı. Örneğin 1976 yılında Hafız Esad’ın askeri güçleri, Lübnan’a çeki düzen vermek için ABD hükümetinin onayı ile girmişti. Yine bu askeri güçler, 2005 yılında ABD’nin dayatması sonucu, Lübnan’dan çekilmek zorunda kaldı. 2008 ile 2011 yılları arasında Esad diktatörlüğü, emperyalizm tarafından onaylanan bir rejim olarak görüldü. Esad, Fransa ile serbest ticaret anlaşması yapmıştı. Türkiye, Erdoğan’nın "yeni Osmanlılık" siyaseti çerçevesinde ilişkiler geliştirdi. Her siyaset değişikliğinde işin başını, ABD emperyalizmi çekti.

Rusya’ya gelince: Rusya’nın askeri müdahaleyi başlatmasının temel nedeni Akdeniz’deki tek askeri limanı olan Tartus’taki üssünü, Esad karşıtı milislerin bölgeyi ele geçirme tehlikesi sonucu kaybetme riski. Ama Rusya’nın hedefi sadece bununla sınırlı değil. Putin, bölgeye önemli askeri güç göndererek, İŞID’e karşı mücadelede Esad askeri güçleri ile ittifak yaparak önemli bir rol oynamak ve de Irak hükümeti, İran ve Kürt milisleriyle oluşturulacak her koalisyonda önemli bir konuma gelmek istiyor. Örneğin bu nedenle Rusya, eylül sonunda Bağdat’ta Irak, İran ve Suriye istihbaratlarının da yer aldığı bir istihbarat ve güvenlik gücü oluşturdu.

İslamcı milislerin barbarlığı

Batılı politikacıların, saygın gördüğü silahlı güçler; El Kaide’ye bağlı El Nusra, İslam Ordusu ve yöneticilerinin bir kısmının İŞID’in geldiği Irak İslam Ordusu kaynaklı olan Ahrar el Şam’dır.

2015 baharı öncesinde El Nusra ve Ahrar el Şam milisleri, farklı milislerle birleşerek Fetih Ordusunu oluşturdular ve Suriye’nin kuzey batısındaki İdlib kentini ele geçirdiler. Ancak onların iktidarı da, tuhaf bir şekilde İŞID’in hakim olduğu bölgelerdekine çok benziyor: Şeriat zorla dayatılıyor, dükkanlar ve işyerleri namaz zamanı zorla kapatılıyor, islam geleneklerine uymayan çiftlere baskı yapılıyor ve eşine sadık olmayan kadınlar meydanlarda taşlanarak katlediliyor. Haziranda, bir Dürzi köyünde 20’ye yakın kişi, El Nusra güçleriyle sorun yaşadıkları için katledildi. Aradan zaman geçtikçe Fetih Ordusu, İŞID’e yaklaştığı ve denetimleri dışına çıktığı için Suudi Arabistan ve Katar artık başka bir milis güç olan İslam Ordusunu desteklemeye başladı.

Tabi ki ABD’nin siyasi seçeneği hiç de insani duygularla yapılmadı. Örneğin İŞID karşısında askeri açıdan etkili olan milis güçlerinden biri YPG’dir. ABD, Kobani kuşatması esnasında Irak’taki Kürt yöneticiler aracılığıyla iş birliği yaptı. Irak Kürdistanı yöneticileri, 2003 ABD askeri müdahalesinden ve hatta daha öncesinden ABD ile işbirliği içinde ve ABD, Irak Kürt liderlerine özerklik elde etmeleri için yardım etti ve onların vasıtasıyla bölgedeki petrol kaynaklarına hakim oldu.

Erdoğan iktidarı, ABD’nin Kürt milislerini destekleme siyasetini kabul etmek istemiyor. Erdoğan, YPG güçlerinin, PKK’nin müttefiki olmasından rahatsız ve onları bir numaralı terör örgütü olarak tanıtıp ezmek istiyor. Bu nedenle de Erdoğan iktidarı, İŞID güçlerine silah yardımı ve destek verdi.

ABD’nin, Rusya’ya yeşil ışık yakıp Esad rejimi, İran, Irak’taki Şii milisler ve Kürt milisleri temelinde bir İŞID karşıtı koalisyon gücü oluşturulması, ABD’nin bölgedeki geleneksel müttefiklerinin bir kısmının hoşuna gitmiyor. Türkiye, Kürt milislerine yapılan destekten memnun değil. Aynı şekilde Suudi Arabistan ve Katar, Esad rejiminin İŞID karşıtı güçlere katılmasını istemiyor. Ayrıca kendi oluşturdukları İslamcı milislerin, Suriye’de İŞID gibi askeri saldırıya uğramasından rahatsızlar. Özellikle de rahatsız oldukları konu, en büyük yerel rakipleri olan İran’ın ön plana çıkması. Ama ABD’nin bu eski müttefikleri, tüm bunlara rağmen ekonomik ve siyasi çıkarları ve ABD’ye bağımlılıkları nedeniyle ABD’nin yeni siyasetine büyük bir olasılıkla katlanacaklar.

Rusya’nın askeri müdahalesi sonucu, gerek Suriye’de gerek genel olarak bölgede son yıllarda yaşanan iç savaş nedeniyle milyonlarca insanın yaşadığı felaketler sona erip bölgede istikrar sağlanacak mı? Emperyalist güçlerin, onlarca yıldan beri bölgede yarattıkları kargaşa ve buna eklenen kapitalist ekonominin kriz bataklığına giderek daha fazla batışı ortamında, kalıcı bir istikrar olasılığı fazla yok. Üstelik bazı güçler, İŞID’e karşıymış görünüp el altından farklı siyasetler izlemeye çalışıyor. Tüm bunlar, bölgedeki kargaşaya bir çözüm getirmediği gibi yeni silahlı güçler oluşturup gericiliği daha da körükleyecek gibi görünüyor. LDC (17.10.2015)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 209 - 6 Kasım 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?