Sinif Mucadelesi
70 yıl önce Şubat 1945

Yalta Konferansı; devrim korkusu ve dünyanın paylaşılması

Çarşamba 8 Nisan 2015

4 - 11 Şubat 1945 günleri arasında ABD Başkanı Roosevelt, İngiltere Başbakanı W. Churchill ve SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) yöneticisi Stalin, savaşın sonuna yaklaşıldığı bir ortamda, Yalta’da (Kırım) Avrupa’nın kaderini tayın etmek için bir araya geldi.

Bu konferans, savaş esnasında yapılan bir sürü konferanstan biri idi: Kasım 1943’te Tahran’da, Temmuz 1945 Postam’da ve başkaları da yapılmıştı ve de ek olarak, devlet başkanları veya bakanlar arasında gerçekleşen bir sürü ikili ve üçlü toplantılar oldu. Ancak Yatla, dünyanın paylaşılmasını sembolü olarak kaldı.

Almanya’ya karşı olan Müttefikler, sadece savaşı kazanmak için değil, aynı zamanda devrimci hareketleri de engellemek için bir araya geldi. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Rusya’da devrimin gerçekleşip bütün dünyayı sarstığını unutmamışlardı.

Devrimci bir patlamayı engellemek için müttefik olanlar

Emperyalizmin temsilcileri olan Roosevelt ve Churchill, Stalin’e güvenmiyordu. Stalin’in kangrene uğramış bürokratik bir devletin başındaki bir diktatör olması, onları rahatlatsa da; bu devlet Ekim 1917’de gerçekleşen işçi devriminin eseriydi.

Emekçiler SSCB’de iktidardan uzaklaştırılmış olsalar da, ekonomi yine de toplumsal mülkiyet temellerindeydi. İşte bu nedenden dolayı, emperyalizmin Amerikan ve İngiliz temsilcileri, SSCB’nin Hitler tarafından yenilmesine hiç de kötü gözle bakmıyordu. Ancak yaşananlar farklı oldu.

Sonuç itibarıyla Roosevelt ve Churchill, sadakatinden emin olmadıkları bir müttefik ile işbirliği yapmak zorunda kaldı. Ama Stalin de, en az onlar kadar, Avrupa’da devrimci hareketin patlamasını istemiyordu. Böyle bir ortamda, Sovyetlerdeki işçi sınıfı öz güven kazanıp bürokratik Stalinci rejimi yıkmak isteyebilirdi. Yine de Stalin, yeni emperyalist müttefiklerine düzeni korumak isteyen birisi olduğunu kanıtlamak zorundaydı.

Savaşın, yoksulluğun ve devlet aygıtlarının yıkılması sonucunda devrimin olabileceği korkusu, sadece geçmiş devrimlerin hatıralarına dayanmıyordu: Aynı zamanda, hem İtalya’da hem de Yunanistan’da başlamış olan devrimci hareketten kaynaklanıyordu.

İtalya, Yunanistan, Almanya: İşçi isyanları korkusu

İtalya’da, daha Mart 1943’te, tam dünya savaşının ortasında ve Mussolini’nin 21 yıldan beri iktidarda olduğu bir ortamda, Türın Fiat fabrikasında, hayat pahalılığına karşı patlak veren bir grev diğer sanayi şehirlerine yayıldı. Toplam 300 bin işçi düşük ücretlere karşı, daha da önemlisi, bıktıkları savaş ve diktatörlüğe karşı greve geçti. Bu grev sonucu, Mussolini rejimi yıkıldı ve ezilenler için bir umut oluştu.

İşçi sınıfının damgasını vurduğu bu hareketlilik, Temmuz 1943’te ABD- İngiliz ordularının askeri çıkarmasından ve de Mussolini’nin tutuklanıp yerine, benzeri bir yeni rejim getirildikten sonra da devam etti.

Bir yıl sonra, Mart 1944’de, İtalya’nın kuzeyinde 1 milyon 200 bin emekçinin katıldığı yeni bir grev dalgası gelişti. Ama SSCB’den yeni dönmüş olan İtalyan Komünist Partisi yöneticisi Togliatti, müttefikleri İngiliz-Amerikalılara güvence verdi, endişeye gerek yok dedi.

İtalyan Komünist Partisi, kesinlikle bir devrim istemediğini ve de “savaş sonrası gereken özveriyi göstermek için gerekli olan güçlü bir hükümete destek vereceklerini” açıkladı ve de “İtalya’nın özgürlüğü için mücadele etmek isteyen herkesin buna katılabileceğini” duyurdu.

Bütün bunlara, sonuna kadar faşist rejim ile işbirliği yapmış olan İtalyan kralı da dahildi. 22 Nisan 1944’te kralı tahta oturtan Ulusal Birlik Cephesi hükumeti oluşturuldu ve Togliatti ise başbakan yardımcısı oldu!

Ulusal Mücadele Cephesi çerçevesinde, Komünist Parti’den aşırı sağın ve de iktidarda olup işbirliği yapan güçlerin de katıldığı bir siyaset, her yerde uygulandı.

Gerek Yunanistan’da gerek İtalya’da kitleler, savaşa ve yoksulluğa karşı ayaklanmıştı. Ama Alman işgaline karşı yürütülen mücadeleye önderlik etmiş olan Yunan Komünist Partisi, nefret edilen Metaksas diktatörlüğü ve kral -ki onların hepsi Londra’ya sığınmışlardı ve askeri güçlerini de İngiliz ordusuna teslim etmişlerdi- ile işbirliği yapmayı kabul etti.

12 Ekim 1944’de Alman askerleri, Atina’dan çekildi ve 3 gün sonra da İngiliz askerleri şehre girdi. Atina’da Aralık başında yapılan bir yürüyüş hakkında Churchill, İngiliz askeri komutanlığına şu emri verdi: “Fetih edilen ve yerel bir isyanın başladığı bir kentte imişsiniz gibi davranmaktan katiyetle çekinmeyin.” İngiliz askeri komutanlığı, askeri yönetim ilan edip 5 Ocak 1945’e kadar, nefret edilen siyasetçilerin geri dönmesine isyan eden kitlelere karşı, feci baskılar uyguladı.

Müttefikler, İtalya ve Yunanistan’da yaşanan hareketler üzerinden Stalin’in sadık davrandığını ve kitleleri susturmak için tüm baskıları desteklediğini gördüler. Ama yine de devrim tehlikesi devam ediyordu.

ABD, İngiliz yöneticilerini ve Stalin’i, Yunanistan ve İtalyan işçi sınıflarından daha çok, Alman ve Japon işçi sınıfının devrim yapma olasılığı korkutuyordu. Buna karşı, ABD ve İngiliz hükumetlerinin, 1941’de başlattıkları siyaset, işçi kitlelerini terörize etmek, dağıtmak için büyük kentleri yoğun uçak bombardımanına tabi tutmaktı. Örneğin Dresden (Almanya) kenti 13 ile 15 Şubat günleri arasında tamamen yerle bir edildi.

Aynı şiddet, Japon kitlelerine karşı da uygulandı. 1945’te 100 büyük kent, ağustos 1945’te Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombaları atılmadan da önce, yoğun bir hava bombardımanına tabi tutulup 8-10 milyon civarında kitle bu şehirleri terk etmek zorunda bırakıldı.

Avrupa’nın paylaşılması

Yatla Konferansı, savaşın bitmesinden 3 ay önce yapıldı. Ama savaşın galipleri çok önceden bölgelerin paylaşımını konuşmuşlardı. Bu paylaşımın esas temeli, askeri alan hakimiyetine göreydi ve Batılıların fazla lehine değildi. Doğu Avrupa’da hızlı bir şekilde ilerleyen Sovyet Ordusu, Berlin’e 100 km kadar yaklaşmıştı.

Almanya’nın geleceği, tamamen yenildikten sonra, işte bu ortamda kararlaştırıldı. Roosevelt, Churchill ve Stalin, ülkenin bölünmesine karar verdiler. Almanya, üç ayrı işgal bölgesine bölündü: Kuzey-Batı İngiliz, Güney-Batı ABD, Doğu-Sovyet ve Batılı bölgelerden pay alınarak Fransa’ya da bir bölgecik verildi. Başkent Berlin de 4 ayrı bölgeye göre bölündü. Aslında Avrupa’nın tümü, doğuda SSCB’nin denetimi ve batıda ise temel olarak ABD hakimiyetinde olmak üzere bölündü.

Ancak devrim tehlikesi ortamdan kalkar kalkmaz emperyalizmin temsilcileri ile bürokrasinin temsilcileri arasındaki anlaşma bitti ve yerine soğuk savaş dönemi başladı. Buna soğuk savaş dönemi dendi, çünkü bu süreç emperyalizm ile SSCB arasındaki sıcak bir savaşa dönüşmedi.

Emperyalist ülkeler ve Stalinci SSCB arasındaki askeri ittifak, hem Müttefik Devletlerini yenmek için hem de savaş sonrasında kapitalizmi yıkması muhtemel olan bir işçi sınıfı devrimini engellemek içindi. Emperyalist katliamların sonunda, savaşa yol açmış olan kapitalist ekonomik düzen yıkılmadı. Aradan 70 yıl geçmiş olmasına rağmen tüm insanlık, durmadan krizlere, savaşlara ve katliamlara yol açan bu düzenin devam etmesinden dolayı büyük bedeller ödüyor. LO (20.02.2015)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 202 - 3 Nisan 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?