Sinif Mucadelesi

Irak’taki iç savaş, emperyalizmin uzun yıllardır süren manevralarının sonucu

Perşembe 7 Ağustos 2014

Muhafazakâr Sünni IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) milisleri tarafından Ocak ayında ülkenin batısında başlayan saldırı, 10 Haziran’da 2 milyon nüfuslu Musul’un (Irak’ın ikinci büyük şehri) ele geçirilmesiyle hızlandı. IŞİD, Suriye-Irak sınırının iki tarafında da bulunan, milisleri tarafından denetlenen bir Sünni bölge oluşturdu. Irak silahlı kuvvetleri dehşet saçarak kendilerini zorla kabul ettiren milislere karşı yıkıldı, bunun sonucunda emperyalist işgalden miras kalan birleşik devlet aygıtının kırılganlığı gün ışığına çıktı.

Irak Kürdistan Özerk Bölgesi, son gelişmelerden ve durumdan faydalanarak bağımsızlığını ilan etmek istermiş gibi görünüyor. Bu arada, Bağdat’da ve ülkenin güneyinde, Şii milisler güç gösterilerini gitgide çoğaltarak Sünni milislerin ilerleyişine karşı direnmeye hazırlanıyor. Irak, hem kendi içinde parçalanma hem de bütün bölgeyi istikrarsızlaştıracak bir savaşa girme tehdidi altında.

Emperyalist yöneticiler artık bu istikrarsızlaştırma tehdidinin tröstlerinin kârını etkilemesinden korkuyor. Belirli bir süre boyunca hava bombardımanından bahseden ABD, şimdi İran’a yardım olanağını öne sürdü. Bölge düzenini geri getirmek gibi pis bir iş karşılığı ona tanınabilecek ayrıcalıkları gözleri önüne sererek, İran’ın yardımını istedi. Ancak İran bu kadar kolayca işbirliği yapacakmış gibi görünmüyordu, 24 Haziran’da hâlâ askeri "danışman" göndermekten bahsediliyordu.

Emperyalist güçler, özellikle de bölgedeki petrol kaynaklarını denetimleri altında tutabilmek için defalarca müdahale ettiler ve bugünkü feci ortamdan sorumlular. Başta ABD olmak üzere, emperyalist güçlerin onlarca yıl boyunca yaptıklarına tepki olarak büyüyen yıkıcı güçleri denetleyebilmekten aciz.

IŞİD’in saldırısı

Bir yıldan fazladır, IŞİD Anbar ilinde (Irak’ın batısında) hükümet güçlerine karşı, arka arkaya rehine ve intihar bombacılarıyla saldırmaya devam ediyor. Geçtiğimiz Ocak ayında, Anbar ilinde 320 bin nüfuslu Felluce ve ardından 400 bin nüfuslu Ramadi olmak üzere iki Sunni kenti ele geçirmişlerdi.

Şüphesiz bu iki zafer, bölgede çoğunlukta olan Sunni nüfusun, Bağdat’taki rüşvetçi Başbakan Maliki iktidarına karşı olanları ve Maliki iktidarını destekleyenlerin Şiilere karşı olduklarına inandıkları içindir. Şiiler başta olmak üzere, özellikle de genç Şiiler, kitlelerin bir kısmı ekonominin çökmesi nedeniyle büyük bir ümitsizliğe sürüklendi.

2003 yılında, Irak’ın ABD tarafında işgal edilmesiyle kurulan bu muhafazakâr Sünni milis, Suriye sınırının iki tarafına da şeriat adına yeni bir halifelik kurmak istediğini söylüyor. IŞİD’in hızla ilerlemesi üzerine, çoğu sefaletten kurtulmak için orduya katılan Iraklı er ve subaylar, merkezi hükümeti hayatları pahasına korumakta çıkarları olmadığından kitlesel olarak ordudan kaçtı.

Sivil halk, bir kez daha Bağdat iktidarı ve milisler arasında sıkışmış durumda. Tahminlere göre Anbar’dan 500 bin kişi (nüfusun üçte biri) geçen ay gerçekleşen çatışmalar yüzünden kaçmak zorunda kaldı.

Sadece Mayıs ayı boyunca, dörtte üçü terör saldırısında ve geri kalanı askeri operasyonlarda, en az bin kişi öldürüldü. ABD işgali sırasında ölü sayısı 2006 ve 2007’de zirveye ulaşmıştı ve o zamandan beri en çok ölü, 2013’de gerçekleşmişti.

Dokuz senelik savaş ve işgalin ardından Obama, Aralık 2011’de ABD ordusunun Irak’tan çekileceğini açıkladı, bununla birlikte geriye egemen, demokratik ve istikrarlı bir devlet bırakmakla övünüyordu. Bugün ne halde olduğunuz görüyoruz.

IŞİD gibi Sünni çoğunluğu temsil ettiğini söyleyen hatta Şii azınlığını temsil ettiklerini de söyleyen milisler, emperyalizmin ürünü. Eğer emperyalizm egemenliğini kabul ettirmek için açık veya kapalı bir şekilde Irak halkını bölünmeye sürüklemeseydi, bu örgütler gün yüzünü görmezdi.

Geçmişin mirası bugünü etkiliyor

Emperyalizme çeyrek asırdır hizmet eden İran Şah’ı 1979’da devrilince, Saddam Hüseyin emperyalizmden izin almaksızın iktidara geçen molla rejimini cezalandırmak için görevlendirdi. 1980’den 1988’e kadar süren 8 yıllık savaş bir milyon kişinin ölümüne ve Irak’ın neredeyse iflasına yol açtı. Bu savaş sırasında, Şii Irak halkının, Şii İran halkına karşı savaşa sürüklendiği için hoşnutsuzluğunu belirtmesinden korkan Saddam Hüseyin, azınlıktaki Sünni halka dayanmayı tercih etti.

O dönemde Saddam Hüseyin, ABD ve Fransız emperyalist yöneticiler için bölgede bir araçtı, tabii idam edilmesi gereken diktatör olmadan önce. Ancak onlara göre 1990’da, İran’a savaş açarak yaptığı yardımın karşılığını almak için Kuveyt’i işgal ederek emperyalizme karşı büyük hata etti. Emperyalist yöneticiler, meydan okuma ve bağımsızlık ilanı gibi görünen bu işgali hoş görmeme kararını aldı.

Misilleme olarak, ABD tarafından yönetilen ve Fransa’nın da dahil olduğu koalisyon, 1991’de Birinci Körfez Savaşı’nı başlattı. Saddam Hüseyin, Kuveyt’i boşaltmak zorunda kaldı. Yenilmiş olsa da, kendisine karşı ayaklanan Güney’de Şii’leri ve Kuzey’de Kürt’leri yola getirmek için gerekli olduğuna karar veren Washington iktidarda kalmasına izin verdi. Ancak baskı, halk ile rejim arasındaki çukuru biraz daha derinleştirdi.

Sonrasında 500 bin Iraklı çocuğun ölümüne sebep olan 10 yıllık batı ambargosu başladı. Ambargo Saddam Hüseyin’in iktidarını zayıflattı ve toplumsal bakımdan korkunç sonuçları oldu. Buna karşılık olarak, din adamlarına, özellikle de Sünni din adamlarına karşı ayrıcalıkları çoğalttı.

ABD emperyalizmi, Irak sorununu kesin olarak çözmek istiyordu. Çünkü asıl sorunu, büyük petrol zenginliği olan bu bölgeye tamamen egemen olmak ve aynı zamanda da bağımsızlık hevesi gösteren rejimlere onları neyin beklediğini göstererek bölgedeki egemenliğini yeniden ortaya koymaktı.

Bir bahane daha bulundu!

11 Eylül 2001, terör saldırılarının yarattığı siyasi ortam, başkanı George Bush için bunu ispat etme fırsatıydı. Sözde kitle imha silahı ve El Kaide komandoları bulunduğu yalanı, yeni bir savaşı meşrulaştırdı.

20 Mart 2003’de "Irak’ı özgürleştirme" isimli operasyon kapsamında Bağdat’a ilk füzeler atıldı. Nisan 2003’de, saldırıdan bir ay sonra, Saddam Hüseyin iktidarı devrildi. Mayıs ayında ABD başkanı, Irak’ta savaş operasyonlarının sona erdiğini açıkladı.

Ardından BM’nin de onayladığı ve bu bahane ile 8 yıl daha süren gerçek bir savaş ve işgal yaşandı. ABD-İngiliz işgal ordusu, kuvvetleri de isim değiştirerek “uluslararası askeri güç” oldu. Bu güç de bu defa askeri güçlerin başa getirdiği geçici Irak hükumetinin sözde isteği üzerine Irak’ı işgal etmiş oldu!

Ancak durum istikrar kazanmadı. Bunun basit bir nedeni vardı: rejimin dayanağı olan ordu ve Baas partisi yıkılmıştı ve Amerikalı yönetici Paul Bremer orduyu ve gizli servisi dağıtarak ve Baas partisini yasaklayarak geriye kalanları da yok etmiş oldu.

Irak’tan çekilmeden önce emperyalist güçler, merkezkaç güçlerin gelişimine yer verdi. Bu güçler, merkezi iktidarı ele alamasalar da, fırsatları olursa ülkenin bir kısmını almak ister. Bu güçler, Bağdat iktidarının çökmesinden faydalanarak belirledikleri bölgeleri işgal edebilir ve bu Irak halkının hiç bir çıkarı olmayan bir iç savaş veya Irak’ın parçalanmasına neden olabilir.

Emperyalizmin sorumluluğu

Irak’ta gelişmeye başlayan iç savaş, emperyalist güçlerin politikası sonucu bütün bölgeyi tehdit eden krizin sadece bir parçası.

Bugün bunun yan etkilerine tanık oluyoruz. Suriye’ye geçen Iraklı Sünni milisleri, Esad’e karşı savaşta güçlendi ve şimdi Irak’a dönüyor. Öcelikle Anbar bölgesini istikrarsızlaştırarak Ninova kentine ve sonrasında Bağdat yönetimine saldırdılar.

Şimdilik kimse Irak iç savaşının sonuçlarının ne olacağını, ülkenin parçalanıp parçalanmayacağını, tahmin edemiyor. Ancak bu iç savaş, Suriye, Lübnan ve Filistin savaşları yüzünden mahvolmuş bölgeyi biraz daha istikrarsızlaştırıyor. Emperyalist güçlerin egemenliklerini dayatma girişimleri kontrol edilemez hale gelen güçleri uyandırdı.

Son senelerin güvensizliği, ticaretin ilerlemesine bazı engeller koymuş olsa da tröstlerin bu kargaşada inanılmaz kâr etmesini engellemedi. Kuşkusuz, iç savaşın yükselişi ihracat ve üretim altyapılarını tehdit edecek ve batı hissedarlarını zenginleştirecek kârı engelleyecek sorunlar yaratabilir.

Savaş ve işgal 5 milyon Iraklıyı ya ülke dışına (özellikle Suriye’ye, ama Ürdün, Türkiye ve Lübnan’a) ya da ülke içinde göç etmeye zorladı. Ülke içerisinde göç eden halkın büyük bir kısmı, su, sağlık tesisleri, tıbbi yardım ve yiyecek stokları olmayan 400 kampın içinde tıkış tıkış yaşıyor.

Halk, su ve elektrik kesintisiyle günbegün mücadele ediyor. Sıcaklık 40 dereceyi aşınca ne buzdolabı ne de vantilatörler var. Bağdat su şebekesinin neredeyse tamamı kullanılamaz hale geldi. 1970-1980 yıllarına kadar, Ortadoğu’nun en gelişmiş sağlık sisteminde korkunç bir gerileme yaşandı. Bağdat’ın en yoksul bölgelerinde kolera ve verem nüksetti.

Ama bu gerileme sadece maddi koşullarda değil. Günlük hayata hakim olmaya başlayan dinciler güçleniyor ve milisler kendi yasalarını dayatıyor. Böylece, Şii muhafazakâr lider Mukteda El Sadr’ın politik akımı, okul müfredatlarını etkilemek ve gençliğe el atmak için eğitim bakanlığına sızdı.

Bu sosyal, maddi ve ahlaki yozlaşma özellikle kadınları etkiliyor. 1960’lı senelerden beri Iraklı kadınların hakları, öbür Ortadoğu ülkelerine göre biraz da gelişmişti. Ancak muhafazakâr milislerin politik ve sosyal hayata dahil olmasıyla beraber kadınlar neredeyse bütün haklarını kaybetti.

Iraklı kadınlar ve toplumun geri kalanı için emperyalist müdahale onları yarım asır geriye götürdü.

ABD emperyalizmi tarafından yaratılan kargaşa bütün bir bölgeyi tehdit ediyor. Sömürü ve savaş, halkların kanı üzerine kurulu emperyalist egemenlik düzeninin sonu barbarlıktır. Bu Ortadoğu’da korkunç bir barbarlık görüntüsü sergiliyor. Bu düzeni yıkmak tüm insanlık için bir gerekli. LO (26.07. 2014)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2014  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 194 - 8 Ağustos 2014  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?