Sinif Mucadelesi

İrlanda’nın "hayır"ı Fransa’nın başkanlığı döneminde Avrupa Birliği

Pazartesi 7 Temmuz 2008

2005’te Fransa ve Hollanda’nın Avrupa Birliği Anayasası referandumunda "hayır" çıkmasından sonra bütün Avrupa Birliği hükümetleri Lizbon Anlaşmasını (Ekim 2007), yani reddedilen Anayasanın yerine geçen anlaşmayı meclisleri yoluyla onaylamayı tercih ettiler. Bunun istisnası dışında olan İrlanda’da Avrupa Birliği ile ilgili bir anlaşma ancak referandumla kabul edilebiliyor.

İrlanda’daki siyasi yöneticilerin büyük çoğunluğu referandumda "evet" çağrısında bulundu. Ülkedeki bütün bakanlar ve milletvekilleri ve hatta "misafir yıldız" olarak katılan Fransız Dışışleri Bakanı Kouchner bol bol salya tüketip seçmenleri "evet" oyu vermeye ikna etmeye çalıştılar.

Ama yine de İrlandalı seçmenler, bütün bunlara rağmen çoğunlukla "hayır" oyu kullandı! Ardından da Avrupa Birliği siyasetçiler kastı, zıvanadan çıkıp felaket çığlıkları atıp, toplam Avrupa nüfusunun yüzde birini ancak oluşturan 4 milyon İrlandalının Avrupa Birliği’nin kaderine nasıl karar verebileceğini söylediler.

Bugün "demokrasiye yapılan saldırı" çığlıkları atıp yaygara koparan bu siyasetçiler Fransız ve Hollandalı seçmenlerin reddettiği bir Anayasanın küçük makyajlarla değiştirilip temel olarak aynı metni mecliste onaylamaktan hiç rahatsız değiller.

Bazı akıl hocaları ve medya ileri gelenleri İrlanda’nın Avrupa Birliği yardımlarından en çok yararlanan ülke olduğunu ve İrlanda halkının bu yaptığının nankörlük olduğunu söylediler. Ancak gerçekte İrlanda’nın Avrupa Birliğine katılmasının esas meyvelerini yiyen halkın çoğunluğu değil. Halkın çoğunluğu geleceğinden endişeli.

Avrupa Birliği, oluşturmak istediği yeni kurumlarda zorunlu olarak frene basacak. Yine de bu yönetici çevreler bir yolunu bulup halkoylamasını geçersiz kılacaklarına güvenebiliriz.

Lizbon Anlaşmasıyla ve Fransa meclisinin oylamasıyla Avrupa’yı kurtarmakla övünen Sarkozy için hoş bir durum değil. Üstelik Sarkozy’nin Avrupa Birliği başkanlığına altı ay süre ile gelmesinden 15 gün önce olması daha da kötü.

Her şeye rağmen İrlanda referandumunu fazla abartmamak gerekir. Fransa ve Hollanda’nın reddetmesinden sonra da Avrupa Birliği devam etti. İrlanda referandumunun ardından da devam edecek. Avrupa Birliği, halklar için değil sermaye ve mallar için oluşturuldu. Halkların seçim yoluyla fikirlerini ifade etmeleri bu işleyişi durdurmaz.

Avrupa Birliği’nin "krizi" bunalmış kapitalizmin krizidir

İrlanda seçmenlerinin Lizbon Anlaşmasına "hayır" demesi 2005’te Fransız ve Hollandalı seçmenlerin Avrupa Anayasası’na "hayır" dediklerinde yapılan tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Avrupa Birliği yöneticileri bir kez daha Avrupa Birliği kurumlarının çalışmaya devam edebilmesi, Avrupa Birliği’nin çöküşünü engellemek ve Avrupa Birliği’nin inşasını devam ettirmek için çaba harcıyorlar. Çünkü onlar için belirleyici olan Avrupa Birliği seçmenlerinin düşündükleri değil.

Bugün Avrupa Birliği sınırları içinde 500 milyon Avrupalı sınır tanımadan dolaşabiliyor. Bu iyi bir durum. Ancak Avrupa Birliği’nin inşası her şeyden önce Avrupa Birliği kapitalistlerine, onlara dar gelen ulusal pazarın ötesinde çok daha büyük, geniş bir pazar yarattı.

Avrupa Birliği başlangıcında kömür ve çelik ortak pazarını oluşturup İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılan ulusal ekonomileri yeniden inşa etmeyi amaçlıyordu. 1957’de Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un katılımıyla bir Ortak Pazar olarak ortaya çıktı. Bu ülkelerin burjuvazileri, ekonomilerinin yeniden filizlenebilmesi için gümrük duvarlarının aşağıya çekilip malların daha hızlı dolaşıp ülke ekonomilerinin gelişmesi için gerekli olduğunu gördüler.

Bu olgu en başından beri farklı üye devletlerin zıt çıkarları yüzünden bir çok çekişmeye yol açtı. Örneğin Fransa, başlarda İngiltere’nin üye olmasına şiddetle karşı çıkmasına rağmen Almanya’nın Ortak Pazar içerisinde belirleyici ağırlığını dengelemek için 1973’te İngiltere’nin üyeliğini kabul etti.

Ortak Pazar 1992’de Avrupa Birliği’ne dönüştü ve 1995’te 6 üyeden 15 üye devlete çıktı. Ancak bu durum komşu ülkelerdeki ekonomik dengeyi fazla bozmadı. 2004’te üye devlet sayısının 25’ve ardından 27’ye çıkmasıyla (özellikle de eski Doğu Avrupa ülkelerinin katılmasıyla) eski zengin üyeler ile sonradan katılan yoksul üyeler arasında büyük ekonomik seviye farkı olduğu için eski işleyiş sorunlu hale geldi. Şu döneme kadar Avrupa’nın en büyük güçleri oy birliği temelinde işliyordu. Altı üye ülke ile geçerli olan bu işleyişi, 27 ülke ile sürdürmek aynı değil ve üstelik karşıt çıkarları olan yoksul ülkeler, zengin ülkeleri azınlıkta bırakıp kurumları işleyemez hale getirebilirdi.

Hem Avrupa Anayasasının 2005 versiyonu hem de "yumuşatılmış" Lizbon Anlaşması versiyonu çoğunluk temeline dayanan işleyişi içeriyor. Böylece Avrupa Birliği’nin büyük ülkeleri, küçük ülkelerin engeliyle karşılaşmadan ipleri istediği gibi oylatabilecekler.

İrlanda’nın hayır demesi kendini "kurtarıcı" olarak tanıtan Sarkozy’nin Avrupa Birliği yöneticileriyle oluşturduğu Lizbon Anlaşmasını zorda bırakıyor. Üstelik, Sarkozy altı aylık dönem başkanlığında siyasi prestij kazanmayı umuyordu. Ancak Avrupa Birliği’nin krizi İrlanda’nın reddinin ötesinde daha köklü nedenlere dayanıyor. Kapitalist dünyanın derinleşen kriz ortamında Avrupa Birliği’nin büyük ulusal güçleri daha açıkça ortak çıkarların ötesinde kendi ulusal çıkarlarını dayatıyorlar.

Bu nedenle zengin ülkeler, Avrupa Birliği’nin yeni katılan Doğu Avrupa ülkeleri için gerekli olan, üstelik onların mallarının bu ülkelerde kullanılmasını sağlayacak olan altyapı yatırımlarını karşılamak için verilecek kredi harcamalarına karşı çıkıyorlar. Güçlü Avrupa Birliği devletleri, bu parayı kendi tröstlerine doğrudan sübvansiyon olarak vermeyi tercih ediyorlar.

Aynı şekilde Avrupa Birliği, ortak tarım siyasetini de değiştirme aşamasında. Şimdiki işleyiş devam ederse, daha çok yeni üye olan yoksul ülkelerin çiftçilerine yarayacak. Geçmiş yıllardaki Ortak Tarım Siyaseti (PAC) temel olarak dünya pazarına açılmış büyük tarım ve gıda tröstlerine yarıyordu. Şimdi Sarkozy ona oy veren köylü kitlelerine bu yeni siyaseti kabul ettirmek durumunda.

Avrupa Birliği, genişlemesine ve yarım yüzyıllık geçmişine rağmen ayrı ayrı devletler olarak varolmayı aşıp birkaç düzine değil, tek bir devlete dönüşmeyi başaramadı.

Bu bölünmüşlükten ötürü kapitalistler, Batı ile Doğu Avrupa arasında 1 ile 10 katına kadar ulaşan ücret farkından yararlanıyor ve bu durum gerçek ücretleri aşağıya doğru çekiyor.

Avrupa Birliği bazı manevralar yaparak İrlanda’ya Lizbon Anlaşmasını oylatmayı başarsa bile tek bir devlet olarak ortaya çıkması fazla olanaklı görünmüyor.

Türkiye ile ilişkinin durumu

Avrupa büyük burjuvazisi için temel sorun şu veya bu ülkenin şu veya bu şartlarda, örneğin Türkiye’nin aday ülke veya euro bölgesine dahil olması değil. Avrupa Birliği rakibi ABD ve Japonya’ya karşı kendi etkisi altında olan mümkün olduğu kadar geniş bir birlik oluşturmak istiyor. Bu açıdan bakıldığında geçtiğimiz yüzyılda iki dünya savaşı sonucu birbirini yiyip bitiren ve dünya ölçeğinde kendilerini ikinci plana düşüren ve ABD’yi ilk plana çıkaran duruma göre Avrupa Birliği bir başarı.

Avrupa burjuvazisi tek bir varlık olarak ortaya çıkmak istiyor ama bu onun için sanıldığı kadar kolay değil. Örnek olarak Sarkozy’nin Akdeniz Birliği projesine karşı Avrupa Komisyonu’nun takındığı tavrı izlemek yeterli. Sarkozy, Akdeniz Birliği’ni Fransız tröstleri için sıçrama tahtası olarak kullanmak istiyor. Ancak Fransız burjuvazisinin iki büyük rakibi olan Alman ve İngilizler, bunda çıkarları olmadığı için karşılar.

Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi kendine katması sorununda, şimdiye kadar Fransa, Avusturya, Kıbrıs ve daha küçük boyutlarda Almanya bunu engellediler. Ancak Türkiye’nin üyeliği Sarkozy’nin başkanlığında da yine gündeme gelecek. Çünkü, başta İngiltere olmak üzere Avrupa Birliği üyelerinin çoğunluğu Türkiye’nin kısa bir zamanda Avrupa Birliği’ne katılmasını istiyor. Şimdiye kadar Avrupa Birliği sanayici, tüccar ve bankacıları Türkiye’yi Gümrük Birliği yoluyla ortak edip çıkarlarını korudular. Fakat şimdi bir çoğu bu ilişkileri daha ileriye götürüp kurumlaştırmak istiyorlar. LO (20.06.08)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2008  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 121 - 1 Temmuz 2008  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?