Kitleleri yıldırmak için polis terörü!
Gezi mücadelesinin yıl dönümü, bir kez daha polis şiddetine sahne oldu.
Valilik, doğrudan hükumetten aldığı emir doğrultusunda, sadece sokağa çıkan kitlelere şiddet uygulamakla kalmıyor. Ulaşımı da engelleyerek, bilerek eziyet çektirerek, şehir sakinleriyle sokağa çıkanlar arasında gerginlik ve öfke yaratıyor. Bunlara Alevilere yönelik, ayırımcı ve aşağılayıcı sözler ve tutumlar eşlik ediyor.
Gezi mücadelesi sırasında 9 kişiyi öldüren polis cinayetine bir kişi daha eklendi. Okmeydanı’nda cemevinde cenaze için bulunan belediye işçisi Uğur Kurt’u polis kurşunuyla öldürüldü. Uğur Kurt’un ölümünün ardından mahallede yaşanan çatışmalarda vurulan ve dakikalarca yerde bekletilen bir kişi daha öldü.
Okmeydanı kentsel dönüşüm alanı. Kentsel dönüşüm projesini rahatça uygulamak için oradaki dayanışma ortamı yok edilmek isteniyor. Zira mahalle sakinlerinin bir kısmı projeye tepkili. Birkaç patron, kentsel dönüşüm ve toprak rantı yoluyla sermaye biriktirsin diye Okmeydanı, Gülsuyu gibi mahallelerde gerginlik ortamını daha da arttırıp mahallinin oradan kaçmasını istiyorlar. Bunun bir yolu da polis şiddeti ki bu yöntem, Brezilya’dan İspanya’ya kadar her yerde uygulandı, uygulanıyor.
Ancak polis terörü daha genel olarak şiddetleniyor. En küçük yürüyüşten en büyüğüne, Somalılardan Gezicilere kadar neredeyse hepsi yasaklı. Üstelik başbakan bir yandan, protesto gençlerin en temel hakkı diyerek, tabanına demokrat görünmeye çalışırken öte yandan “polis nasıl sabrediyor, bilemiyorum” diyerek de devlet terörüne yol veriyor.
Bu saldırılar, burjuvazinin ve hükumetin köşeye sıkıştığını anlatıyor. Patronların iş yerlerinde, hükumet eliyle tüm toplum üzerindeki mutlak hakimiyeti sarsıldıkça, kitleler üzerinde baskı kurma, yıldırmaya çabası artıyor.
Ekonomik kriz, işsizlik, enflasyon, günlük hayatta kendini hissettirmeye başladı. Artık geçinmek, ay sonunu getirmek daha zor. Önce 17 Aralık’ta ardından Soma katliamından sonra düzenin pislikleri, hiç olmadığı kadar teşhir oldu. Tüm bunlara çanak tutan politikacıların yüzsüzlüğü de yanı sıra. Ekonomi çok iyi gidiyor, sokağa çıkanlar ekonomimize zarar vermek istiyor, bunlar ülke düşmanı lafları artık işe yaramamaya başladı. Çünkü çok övündükleri ekonomileri dibi görmeye başlayınca ellerindeki en büyük bahane kayboluyor.
Toplumsal koşullar siyasete yön veriyor. Kitlelerin koşulları her geçen gün kötüleştiğinden burjuvazinin akıl hocaları, kitlelerin buna er ya da geç tepki göstereceğini biliyor. Gelecek mücadelenin şiddetini azaltmak için şimdiden önlemlerini alıyor, kitleler üzerinde her an polis terörünü hissettirmeye çalışıyorlar. Diğer yandan da sürekli gerginlik ve zıtlaşma ortamı oluşturuluyor.
Burjuvazinin bilinçli saldırılarına, sendikalar ve sözde kitlelerin “temsilcisi” bazı politik gruplar, bilinçli ya da bilinçsiz katkı sağlıyor. Zira mahallelerde durmadan ellerinde molotofla gösteri yapan sekter sol grupların eylemleri, sınıf temelli değil. Hükumeti hedef alıp sorunların asıl kaynağı olan iş yerlerindeki patronların kâr düzenini sorgulamıyorlar. iş yerlerinden başlayan, emekçilerin öz gücüne ve örgütlenmesine dayanan bir mücadele örgütlemiyor, yürütmüyorlar.
Sendikalar ise işçileri, iş yerlerinde mücadeleye çağıracağına militan eylemlere çağırıyor ve en ufak çatışmada kitlelerini polisle baş başa bırakıp, arkasına bakmadan gidebiliyorlar. Burjuvaziyi korkutan milliyetçi, militan ya da silahlı mücadele değil, sınıf mücadelesi. Çünkü ikincisi doğrudan düzeni tehdit eder. Birincisi ise kitleleri korkutup mücadeleden uzaklaştırarak, birçok zaman gayri ihtiyarı düzenin işine yarar. Bu yüzden polis özellikle devrimci grupların örgütlü olduğu mahallelerde yaşayanları tahrik etmeye, birbirine düşürmeye çalışıyor.
Polis terörünü meşrulaştırmak için kullanılan yöntemler ne yeni ne de bugünkü yöneticilerin buluşu. Buna karşı yapılacaklar da öyle.
Kitleler adına saldırı düzenleyen guruplar, hem benimsenip yaygınlaşmıyor hem de şiddete bahane oluyor. Devlet terörünü, polis şiddetini kitlesel mücadeleyle karşılık vermeli gerektiğinde üretimden gelen gücümüzü kullanıp, hayatı durdurmalı! (30.05.14)