Sinif Mucadelesi

ABD seçimleri üzerine

Pazartesi 17 Aralık 2012

Obama’nın bu defa seçimleri 2008 yılına göre daha az oy alarak kazanması fazla bir şey değiştirmiyor: Yeniden seçildi ve geçmiş dönemdeki siyasetini uygulamaya devam edecek. Uyguladığı siyaset ise daha önceki dönemde, yani Bush döneminde uygulananın aynısı. Örneğin bankalara verdiği yardımlar, Bush döneminden de daha çok ve yurt dışı ettiği göçmen sayısı Bush döneminden daha da fazla.

Obama’nın yeniden seçilmesi eski seçim beklentilerini yeniden gündeme taşıdı. Obama yeniden seçilme kutlamalarında “Amerikan rüyasını” yeniden bol bol kullanarak her yurttaşın sıfırdan başlayarak zirveye yükselebileceği masallarını ballandıra ballandıra anlattı. Ama gerçekler tamamen farkı. Örneğin ülkenin yüzde 20 en zengin kesimi, ülke zenginliklerinin yüzde 84’üne sahipken, en yoksul yüzde 40 ise bu zenginliklerin sadece yüzde 0.5’ini paylaşıyor. Obama zenginlerin de artık ekonominin canlanması için fedakarlık yapmalarından bolca söz etti. Ancak şimdiden şunu kesin bir şekilde söyleyebiliriz ki bu yüzde 20 en zengin, önümüzdeki dönemde de servetlerine servet katacaklar. Obama, iktidara onlara yardımcı olmak için geldi.

ABD seçim sistemi tamamen denetim altında

ABD’nin seçim sistemi öyle bir şekilde denetim altında ki her şey iki burjuva partisi olan Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin tekeli altında. Parti içinde aday olabilmek bile, ön seçimler şeklinde, sıkı denetim altında. Bu iki parti, alt kademelerdeki tüm sistemi de denetim altında tutuyor. Örneğin Kasım ayında milletvekilleri, eyalet başkanları, belediye başkanları ve bir sürü yerel yetkili bu iki parti arasında, neredeyse tekel şeklinde paylaşılacak. Bazı istisnalar olsa da, çok nadir.

ABD burjuvazisi, devleti denetim altında tutuyor: Partiler üzerindeki hakimiyeti ise çok daha sıkı çünkü seçim kampanyalarında harcanan devasa para, burjuvalar tarafından sağlanıyor. Parti içinde bile rakipleri saf dışı bırakabilmek için basın yoluyla karalama kampanyaları için harcanan devasa miktardaki para da, burjuvazi tarafından karşılanıyor. Böylece her parti adayı belirliyor, sonuçta iki parti adayı ortaya çıkıyor. ABD’de bir kişinin her hangi bir seçimde seçmenlerin karşısına aday olarak çıkabilmesi için mutlaka zengin çevrelerin desteğini alması gerekiyor. Bu durum başkanlık seçimi gibi önemli seçimler için daha da geçerli. Bu yöntemlerle ABD burjuvazisi en başından seçmenlerin karşısına çıkacak olan bütün adayları tekeline almış oluyor. Seçmenlere düşen görev ise burjuvazinin ön plana çıkardığı adaylardan birini seçmek oluyor.

ABD’deki seçim harcamaları genellikle özel kişilerin adaylara verdiği mali destekle karşılanıyor. Ama iki yıldan bu yana şirketler de hiç bir mali sınırlandırma olmaksızın, adayların komitelerini mali katkılar şeklinde destekleme olanağına sahipler. Şu ana kadar seçim harcamalarının toplamı yapılmadı. Ancak şimdiden bu son seçimlerde harcanan paranın bir öncekine göre çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin 2008 seçiminde Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin ikisinin toplam harcamaları 1 milyar dolar gibi çok büyük bir rakamı geçmişti. Son seçimde sadece Demokrat Parti’nin toplam harcamaları 1milyar doları aştı.

Obama’nın bilançosu: Burjuvazi, krize rağmen servetini arttırdı

Obama’nın geçmiş dönem bilançosunu yaptığımızda emekçiler için olumlu bir bilanço kesinlikle göremeyiz. Obama, bir önceki seçimi kapitalizmin tarihinde yaşadığı en büyük krizlerden biri olan 2008 krizinin tam ortasında, Kasım 2008’de kazanmıştı. Batık bankaları, devasa miktardaki para yardımları yoluyla kurtardı. Mali kuruluşlar, sorumsuzca davranıp battılar ve Obama hükümeti onları kurtarmak için bir trilyon dolardan fazla para harcamadan çekinmedi. Obama bu planı, Ocak 2009’da seçimleri kaybeden Cumhuriyetçi parti ile birlikte oluşturup uyguladı.

Ayrıca Obama hükümeti, büyük ABD tekellerine de çok cömert davrandı. Örneğin General Motors 50 milyar dolar mali yardım aldı ve üstelik 45 milyarlık vergi borcu da silindi.

Sonuç sürpriz olmasa gerek; Obama’nın başkanlık döneminde ABD devletinin borçları çok büyük oranlarda arttı. Obama 2009’da başa geldiğinde borç 10 trilyon 600 milyar dolardı. Obama dönemi, buna 5 trilyon 400 milyar dolar ekledi. Bu borç, önemli ölçüde büyük sermayenin kârını güvence altına almak için yapıldı. Örneğin büyük şirketler, 2011 yılında kâr rekorları kırarak bir trilyon 500 milyar dolar kâr ettiler. Bedelini ise kitleler ödüyor. Şehir ve eyalet yönetimleri, kriz batağına saplandıkları için mali açıklarını kitlelerin üzerine yıkıyorlar. Örneğin Kaliforniya eyaleti, memurlara her ay bir günlük ödeneksiz izin dayatıp maaşlarından yüzde 4.6 oranında kesinti yapıyor. Kamu eğitim sisteminde de büyük kesintiler var. Ülkenin en büyük eğitim bölgesi olan Los Angeles’te son 2 yılda, eğitim bütçesinde yüzde 18’lik bir budama yapıldı.

İşsizlik ve yoksulluk giderek büyüyor

2008’deki büyük kriz, bir buçuk yıl içerisinde işsizliği iki katına çıkarıp yüzde 10 seviyelerine tırmandırdı ve bu oran, son üç buçuk yıl zarfında, yüzde 8’in altına inmedi. Şu anda işsiz sayısı, resmi rakamlara göre bile 23 milyonun üzerinde. Üstelik işsizlik sayısını azaltan rakamlardaki gerçek, arttığı söylenen işlerin üçte ikisini, büyük oranda, yarım günlük veya kısa süreli işlerden oluşmasıdır. Buna ek olarak sosyal haklara karşı büyük saldırılar var. Artık işsizlik parası, kesintisiz sadece 6 ay veriliyor. Hatta bazı eyaletlerde bu bile verilmiyor. Yıl sonuna doğru, hiç işsizlik parası alamayan işsiz sayısının 3 milyonu bulacağı tahmin ediliyor. Bu durumun önümüzdeki dönemde hiç de iyileşmeyeceği kesin gibi görünüyor. Çünkü patronların yüzde 34’ü açıkça önümüzdeki aylarda tensikatlara başvuracakları açıkladı. Bundan 3 ay önce bu rakam, yüzde 20 civarındaydı.

Obama ve Demokrat partililer, yıllardan beri ekonominin canlandığından söz ediyor. Arada bir, 2009’dan bu yana ekonomik canlanmanın kırılgan olduğundan da söz ediyorlar. Eğer canlanmadan bahsedeceksek olursak, esasen 2008’den bu yana üretimdeki kötüye gidiş tartışılmazdır. O tarihten bu yana, ülkede gelir seviyesindeki toplam kazanç, ortalama, yılda 4 bin dolar azaldı.

Obama’nın yeni dönemi büyük bir engelle başlıyor. Seçim esnasında bile, gerici çevrelerin oylarını kaybetme korkusuyla ülkenin en çok ezilen kesimlerine, özellikle de siyahlara hiç bir ciddi vaatte bulunmadı.

Yeniden, bir defa daha ABD başkanlık seçiminde, kazanan adayın Demokrat veya Cumhuriyetçi olması emekçiler ve yoksul kitleler için önemli bir şey değiştirmiyor. Başkan seçilen adayın kişiliği de pek fazla belirleyici değil. Bunu anlamak için dünyanın en güçlü ülkesi olan ABD’de 1980’li yıllarda ülkenin başında 8 yıl boyunca Reagan gibi yeteneksiz bir sinema oyuncusunun bulunmuş olduğunu hatırlamak yeter. Sonrasında, 2000’li yıllarda yine parlak biri olmayan oğul Bush’un hükmetmiş olması iyi bir fikir verebiliyor. Bu sözü edilen başkanlar, genel gidişatı hiç etkilemedi. Çünkü esas belirleyici kararlar devlet aygıtı tarafından alınıp burjuvazinin genel çıkarları için uygulanıyor ve 4 yıllığına Beyaz Saray’a yerleşen kim olursa olsun, bu sözü edilen kararlar ondan sorulmuyor.

Emekçiler, her ülkede olduğu gibi ABD’de de geleceklerini güvence altına almak ve çıkarlarını savunmak istiyorlarsa bu seçim komedisi tuzağına düşmeyip örgütlenmeli, bir kurtarıcı beklemeden kendi öz güçlerine ve mücadelelerine güvenmelidir. LO (25.11.2012)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2012  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 174 - 1 Aralık 2012  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?