Sinif Mucadelesi

Darbeler değil, artık işe yaramayan darbe düzenini savunanlar yargılanıyor!

Cuma 11 Mayıs 2012

“Sivilleşme”, askeri darbelerden “hesap sorma”, “ileri demokrasiye doğru” atılan adımlar laflarıyla medya ve hükümet çevreleri, bu konuları yoğun bir şekilde gündemde tutup AKP hükümetinin gerçekten demokrasiyi gerçekleştirmekte kararlı olduğunu yutturmak için yoğun çaba gösteriyor.

Kampanya, 12 Eylül davasıyla başladı. Ardından 28 Şubatla ilgili olarak aralarında o dönemin Genel Kurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in de aralarında bulunan 28 emekli yüksek rütbeli askerin gözaltına alınmasıyla sürdü. Tutuklamalar sonraki günlerde sürüp birkaç şehirde de gerçekleştirip görev başında olan bazı yüksek rütbeli askerlere de uzadı.

Bu arada, AKP’nin başını çektiği ve mecliste bulunan diğer partilerin de desteğiyle “27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat” darbelerini araştırma komisyonu kuruldu. Bazı basın çevreleri bu komisyon hakkında “dört partinin desteğiyle ve görev alanı geniş tutularak oluşturulması, Türkiye’de demokrasinin bir daha kesintiye uğramaması konusunda siyasal bir uzlaşma ve kararlığın ifadesi olarak okunmalıdır” diye yorumlar yaptılar.

Tabii ki AKP dahil gerek Türkiye’de gerek diğer ülkelerde, kapitalist düzenin yöneticileri ve özellikle de patronlar, kendileri için mümkün olan belirli “demokratik” uygulamalarla ya da demokratik uygulamalar varmış havasını yayarak veya gerçek sorunları gizleyerek, emekçileri ve yoksulları daha rahat, başları fazla “ağrımadan” sömürebilmeyi tercih ediyorlar. Tabii sömürülenler ve yoksul kitleler bunu gönül rızasıyla kabul ettikleri oranda…

Türkiye’deki 12 Eylül 1980’den sonraki dönemi genel olarak değerlendirdiğimizde; 1993 yılından itibaren oldukça büyüyen ve iyice dünya pazarıyla iç içe geçmiş olan büyük burjuvazi “kabuk değiştirip” kendisine bazı alanlarda “köstek” olmaya başlayan Kemalist askeri ve sivil çevreleri ikinci plana itmek istedi. Artık her alanda büyük sermayenin istediğinin gerçekleşeceği bir zemin oluşturulmaya başlandı. Bunun ilk örneklerinden biri 1993’te Sakıp Sabancı’nın Kürdistan’da yürütülen savaş ile yaptığı açıklamadır: “Son on yıl içinde bu savaş için 100 milyar dolardan daha fazla para harcandı ve bir çözüm bulunamadı” deyip, artık siyasi bir çözümün gerekli olduğuna vurgu yapmasıdır. Bu açıklamaya karşı en açık ve sert tepki milliyetçi MHP’nin o dönemki lideri Türkeş’in “Sabancı ağa çizmeyi aşıyorsun” sözleri olmuştu.

Ama artık süreç başlamıştı ve AKP kurulmadan önceki yıllarda “Milli Güvenlik Kurulunun” miladını doldurduğu; askerlerin görevlerinin askeri alanlar olup, diğer Batılı ülkelerde olduğu gibi kışlalarına çekilmeleri gerektiği, anlatılmaya başlandı ve ilk adım olarak MGK’nin sekreterliğine bir sivil atanmıştı.

Ardından Ecevit’in yönettiği DSP ve MHP koalisyonunun nasıl düşürüldüğü, AKP’nin nasıl kısa bir zaman içerisinde diğer partilerde hatta önceki hükümetlerde denenmiş sağ siyasetçilerle alelacele kurulup Türkiye’deki ve Batı’daki büyük sermaye çevreleri tarafından desteklenip tek başına iktidar yapıldığı hatırlandığında, 2001 yılından sonraki gelişmelerde Kemalist çevrelerin hem askeri yönetimde hem de sivil devlet yönetim ve yasama organlarında adım adım saf dışı bırakıldığını görüyoruz. Bu sürece direnenler hiç de “demokratik” olmayan yöntemlerle tutuklanıp ceza evlerine atıldılar.

“Demokratik sivil toplum”, “demokrasiyi güvence altına alacak yeni bir Anayasa” hikâyeleri, emekçiler ve yoksul kitleler için gerçekten onlara hizmet edecek biz düzenin kurulması için değildir.
Daha demokratik bir düzenlemeyi reddetmemek gerekiyor. Ama AKP’nin anlattığı “ileri demokrasi” masallarına kanmamak gerekiyor. Burjuvazinin siyasetini uygulayan bir partiden, işçi ve emekçiler için demokratik bir düzen getirmesini beklemek fazla saflık olur. İşçi sınıfı sadece kendi öz örgütlülüklerine güvenmelidir. (04.05.12)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2012  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 167 - 5 Mayıs 2012  Site yaşamını izle Siyasetin Gündemi   ?