Futbol rezaleti
Haftalardır hatta aylardır basın futboldaki yolsuzluk, şike, sahtekarlıklar gibi dönen dolaplarla ilgili bol bol laflar edip Fenerbahçe’nin küme düşürülmesinin adaletsizlik olup olmadığını tartışıyor.
Emekçiler açısından bakıldığında bizler için en kötü ve rahatsız edici yön kapitalist düzenin genelde spor ve özellikle de futbolda yaptığı pisliklere ek olarak emekçileri, özellikle de genç emekçileri, farklı futbol kulüpleri fanatikleri olarak şartlandırarak, bölerek birbirlerini rakip hatta bazen de düşman görecek kadar gerginlikler yaratmasıdır. Bazı işyerlerinde farklı takım taraftarı emekçiler, örneğin Fenerbahçeliler Galatasaraylılara karşı şeklinde, bölünüp birbirlerine karşı kırıcı sözler söylüyorlar.
Futbolda da, kapitalist sömürü düzeninin her alanda olduğu gibi, emekçileri bölüp şartlandırmak ve her şey mubahtır yaklaşımıyla büyük paralar kazanmak için birçok iğrenç uygulama yapılıyor. Bu sadece Türkiye ile sınırlı değil. Spor son yıllarda çok kazançlı bir ekonomik alanı olup 600 milyar avroluk bir kazanç seviyesine ulaştı ve her yıl yüzde 6 ile 10 arasında büyüme gösteriyor. Bu nedenle de maçların satın alınmasından her türlü şikelere, hakemleri, maçları, oyuncuları satın almadan “tele kız” skandallarına kadar varan bir sürü pislikler görülüyor.
Futbol bir ekip oyunu olarak aslında, diğer spor dalları gibi, hoş ve yararlı bir spor. Ancak kapitalist düzen onu da kendine benzetti. Hatta bazı patron çevreleri bilinçli ve kasıtlı olarak, örneğin 1980’den beri İngiltere’de ve 1939’lardan sonra Fransa’da genç emekçilerin sınıf bilincine varmamaları için kullanılmıştır. 1930’da yeni bir futbol kulübü olan Racing Club de Paris kulübünün kurucusu açıkça şöyle demişti: “Genç emekçiler kabarelere gidip toplantılar yaparak grev hazırlıkları yapacaklarına spor yapmalıdırlar.”
Evet işçi sınıfı sporu, futbolu savunmalı ama kokuşmuş kapitalist düzende şikesiz ve temiz bir futbol dünyası beklemek boşunadır! Onun için farklı futbol takımı taraftarları olarak bölünüp birbirimizin kalbini kırmaktan özellikle kaçınalım. (02.09.2011)