Sinif Mucadelesi

Japonyadaki Fukuşima felaketinin ardından nükleer enerji, çevrecilik ve kapitalizm

Çarşamba 15 Haziran 2011

Etkileri hala devam eden Çernobil nükleer felaketinden tam 25 yıl sonra yaşanan Fukuşima felaketi, nükleer enerjinin kullanımı tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.

Almanya’da nükleer konusu çok hassas olduğu için başbakan Merkel, Bade-Wurtemberg eyaleti yerel seçimi arifesinde alelacele nükleer enerji ile ilgili yeni bir program açıkladı. Merkel’in bu son an zikzağı seçimi kaybetmesini ve Yeşillerin oylarını iki katına çıkarıp seçimi kazanmasını engelleyemedi. Böylece Fukuşima felaketinin yarattığı ortamdan da yararlanan Yeşiller, Almanya’da ilk defa en büyük ve en sanayileşmiş eyaletlerinden birinin yönetimini ele geçirdiler.

Fransa’da, nükleer enerjinin elektrik üretimindeki payı, yüzde 76 olduğu için halk arasındaki endişe çok büyük. Bu konuyla ilgili tüm kuruluşlar, medya yoluyla kitleleri sakinleştirmeye çalışıyor. Örneğin Fukuşima felaketinden birkaç gün sonra Sarkozy: “Fransa, dünyanın en güvenilir nükleer santrallerine sahiptir” açıklamasını yaptı. Fransa’daki nükleer alan ile ilgili bütün çevreler, endişelerini gizlemede zorluk çekiyorlar. Çünkü bu ortamda nükleer santral ihraç etmekte zorlanacaklarından korkuyorlar.

Şunu hatırlatmakta yarar var: Japonya’da 11 Mart’tan bu yana yaşanan felaket, nükleer olmaktan önce çok, şiddetli bir deprem ve ardından ender görülen büyüklükteki (8-10 metre yükseklikte) tusunami sonucu oluştu.

Oysa Japonya, çok güçlü bir depreme karşı hazırlıklıydı. Ülkede 1920’li yıllarından beri, sürekli deprem provaları yapılıyor ve bütün bina ve yapılar, depreme dayanıklı şekilde inşa edildiği için yoğun yerleşim bölgeleri olan sahillerde ölü sayısı göreceli olarak daha az oldu. Bugün ölü ve kayıp sayısının 28 bin civarında olduğu belirtiliyor. Yine de az sayılmaz, ancak 12 Ocak 2010’da Haiti’de çok daha az şiddetli deprem; Richter ölçeğinde 7 şiddetinde, (9 şiddetindeki Japonya’daki deprem, 100 katı daha yıkıcı olarak sınıflandırılıyor) 250-300 bin insanın ölümüne yol açtı. Bir doğal felaketin, kalkınmış bir ülke olan Japonya ile yoksul bir ülke olan Haiti’de yaptığı zayiat arasındaki bu büyük fark, en büyük felaketlerin doğal felaketlerden çok sosyal felaketlerden kaynaklandığını gösteriyor.

Yine Japonya’da da herkesin konumu aynı değil. Hükümet, yaptığı tercihlerle bunu açıkça sergiledi: Bir tarafta felaketten etkilenen yüz binlerce insan, susuz ve elektriksiz ve de bazı yerlerde bir kurtarma ekibi bile görmeden günlerce beklemek zorunda kaldı. Birçok insanın kurtarılması, kitleler arasındaki dayanışma ve çok sınırlı olanakları olan yerel yönetimlerin yardımları sayesinde oldu. Diğer yandan ise Japonya, en çok borçlu sanayi ülkeler arasında yer almasına rağmen, devlet, Merkez Bankası vasıtasıyla bankalara, 131 milyar avro aktardı. Yani felakete uğramış kitlelerin bekletilmesi devletin umurunda değil, ama banka ve büyük sermayenin yardımına koşmak çok acil!

Fukuşima’daki nükleer felaket

Deprem ve tusunami felaketine nükleer felaket eklendi. Bugün bu felaketin yol açtığı tahribatı tam olarak ölçebilecek konumda olmasak da şimdiden, Fukuşima bölgesi için ve hatta belki de Japonya’nın daha geniş bir bölgesi için çok feci olduğu kesin. Karada ve denizde bütün canlılar, bitkiler, nehirler, yer altı suları, tarımsal üretim ve yakın Pasifik okyanusundaki deniz canlıları, radyasyondan etkilendi. Fukuşima’dan 250 km uzaklıktaki Tokyo’da bile havadaki iyot ve radyoaktif sezyumun (Cs) normalin çok üstünde olduğu ve içilebilir su kaynaklarının da etkilendiği tespit edildi. Hükümet, uzun süren kararsızlıktan sonra en nihayet 20 ve hatta 30 km civarındaki yerleşim alanlarını boşalttı. Ancak bazı uzmanlara göre bu alanı 100 km seviyesine çıkarmak gerekiyor.

Japon hükümeti, halka gerekli bilgileri vermediği gibi bazı bilgileri çok geç verip olayın kötü etkilerini gizlemeye çalışıyor. Radyasyondan etkilenip hastalıklara, kansere yakalanıp ölecek insan sayısı ne kadar olacak? Bunları öğrenebilmek için yıllar gerekli. Bu reaktöre yakın, ne kadar büyüklükteki alan, belki de yüzyıllar boyunca kullanılamaz, tarım yapılamaz konumunda kalacak?

En çok etkilenen emekçiler oldu

Felaketin başından itibaren zarar ve ziyanı önleyip reaktörleri denetim altına almak için gösterilen olağanüstü çaba, birkaç yüzü bulan, Fukuşima’da çalışan emekçilerin sırtına yüklendi. Onlar, yoğun bir şekilde, tehlikeleri de göze alarak, reaktörlerin soğutulması için çalıştılar. İçlerinden bazıları tusunami yüzünden öldü, bazıları ise reaktörleri barından iki binada meydana gelen hidrojen patlaması sonucu ağır yaralandı ve hepsi de radyasyona maruz kaldı.

Geliyorum diyen felaket ve Tepco’nun yalan ve sahtekarlıkları

Tepco, Fukuşima reaktörünün sahipleri, idarecileri ve hissedarları, toplumsal sorumluluk görevleri açısından tamamen sorumsuzca davrandılar. Bu felaketin en büyük ve en direk sorumlularıdır.

Elektrik üretiminin özelleştirildiği 1951 yılında kurulan Tepco şirketi, Japonya’nın toplam elektrik üretiminin üçte birini gerçekleştiriyor. Tepco, dünyada elektrik üreten şirketler sıralamasında dördüncü. Aynı zamanda televizyon, elektronik ve akaryakıt taşımacılığı yapan gemicilik şirketlerine sahip. Bu şirketlerin yöneticileri, bin bir bağla, çok güçlü olan Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’na (METI) bağlı. Tepco’nun üst düzey yöneticileri, bazen bakan olarak bazen de özerk şirketlerde üst düzey yönetici olarak görevlendiriliyor.

Fukuşima reaktörü, 1960’lı yılların başında inşa edilmişti ve artık eskimişti. 1978 ile 2002 yılları arasında Japon nükleer santralleri, yirmiye yakını çok tehlikeli olan tam 97 kaza geçirdi. Örneğin 2002 yılında Tepco’nun, bazı santrallerinin nükleer tesislerindeki beton duvarlarında çatlaklıklar oluştuğunu açıklayan resmi bir rapor skandal olmuş ve genel müdür ile şirket konseyi genel başkanı, istifa etmek zorunda kalmışlardı. Ancak bu sadece bir göz boyamadan ibaret oldu. Çünkü temel olarak hiçbir şey değişmedi: Örneğin 2007’de yine Tepco’ya ait Kaşivazaki nükleer santralinde, yakındaki bir depremin ardından su sızıntısı oldu ve kısa süren bir yangından sonra da, Japon denizine akan radyoaktif sızıntı görüldü. Tepco, bu olaydan sonra da hiçbir önlem almadığı gibi, bu olayı gizleyip bölge halkının uzaklaştırılmasına engel olmuştu.

Nükleer enerji üreten ülkelerin oluşturduğu resmi UAEA (Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu) 2008’de, G8’lerin zirvesinde resmen, Japon hükümetini uyararak depreme karşı alınan önlemlerin artık yetersiz olduğunu ve 7 şiddetinde bir depreme karşı bile dayanıklı olmadıklarına vurgu yapmıştı. 2006’da Kobe kentinde bir Japon deprem uzmanı, nükleer santrallerde depreme karşı güvenlikle ilgili bir komisyondaki görevinden istifa edip gereken önlemlerin alınmadığını açıklamıştı.

Bu şartlarda Fukuşima veya başka bir nükleer santralde büyük bir kazanın olacağı kaçınılmazdı ve açıkça da ortadaydı.

Kaza olduktan sonra da, her şey yine özel bir grup olan Tepco’nun denetimine bırakıldı. Bu da, Tepco’nun hükümet karşısında bile ne kadar keyfi davranabildiğini gösteriyor. İlk aşamada Tepco, ABD ordusunun yardımlarını bile reddetti. Kazadan 2 gün sonra Japon başbakanı, durumun ne kadar vahim ve radyoaktivite oranın ne derecede olduğu konusunda somut bilgi alabilmek için şahsen, Tepco’nun yönetim merkezine gitmek zorunda kaldı.

Tepco, felaketten ancak 2 hafta sonra, uzman şirketlerin yardım önerilerini kabul etti.

Fukuşima felaketi örneği çok somut olarak ve insanın tüylerini ürpertecek şekilde kapitalistlerin kazanç hırsıyla emekçileri ve hatta bütün halkı nasıl felaketlere sürükleyebileceklerini gösteriyor. LO (07.05.2011)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2011  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 156 - 3 Haziran 2011  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?