Sinif Mucadelesi

Plan üstüne plan!

Çarşamba 10 Mart 2010

Yedi yıl önce hazırlanan ve “Balyoz” adı verilen bir planın “askeri darbe planı” olduğu iddiasıyla onlarca orgeneral, korgeneral ve başka süslü rütbeleri bulunan asker emeklisi ve subay gözaltına alındı, sorgulandı, bir kısmı yargılanmak üzere tutuklandı, bir kısmı serbest bırakıldı. Ardından, bir yıl önce ortaya çıkan “ıslak imzalı” AKP’yi iktidardan düşürme planın da askeri bir plan olduğunun kesinleştiği ortaya çıktı.

Önce, bu kadar “önemli” görevlerde bulunmuş, devletin sorumluluğu üstlenmiş askerlerin gözaltına alınması, karakollarda sabahlaması ve tutuklanması, özellikle siyasi ve medya çevrelerinde tartışma yarattı. Ekonomiden, borsadan, askerin yıpratılmamasından söz edildi. Ardından, cumhurbaşkanı, başbakan ve genelkurmay başkanının toplantısı oldu. Belki de birkaç yıl sonra kendisi de soruşturma konusu olacak bu toplantıyı başka toplantılar izledi.

Başlangıçta ikiye bölünen taraflardan biri durumu “demokrasinin ayak sesleri” olarak yorumlarken, karşı taraf “demokrasinin katledilmesi” olarak açıklıyordu, sonuçta uzlaşma sağlandı, ses kesildi.

Bu kavga, bu güne kadar düzenin tüm nimetlerinden ayrıcalıklı olarak yararlanmış, emekçileri, Kürtleri baskı altında tutmuş olan kesimlerin, değişen çıkar ilişkilerine göre “yola getirilmesi” sürecidir. Generallerin bir kısmı ve bugüne kadar devlet eliyle ayrıcalıkla olanlar, silahlarının hükmünün kırılmasına, artık sadece paranın sözünün geçmesine karşı çıkmaya çalışıyor ama nafile…

Hükümetin yürüttüğü politika, onun ne sözde “İslamcı” kimliğinden ne ordu düşmanı olmasından, ne ABD’nin maşası olmasından ne de başka bir plandan ötürüdür. AKP hükümeti, uluslararası burjuvaziye eklemlenen Türk büyük burjuvazisinin çıkarları temelinde bir siyaset izliyor. İşine gelmeyen her konuda ve uygulamada açıkça tavır alan büyük sermayenin örgütü TÜSİAD’in ağzını açmaması bu nedenle. Hükümetin uyguladığı “demokratikleşme”, ordunun geriletilmesi, yargının denetim altına alınması, onların çıkarlarına doğrudan uyuyor.

Eğer patronlar, hükümetin siyasetine karşı olsalardı, borsanın düşmesi ve doların yükselmesini bahane edip, hatta sabote edip hükümeti eleştirebilirlerdi ama yapmadılar.

“Vatan, millet” bahanesiyle özelleştirmelere, ihalelere karışarak patronların çıkarlarına karşı çıkan bu ordu ve mahkemeler değil miydi? Türk burjuvazisinin ortak amacı olan Avrupa Birliği ile ilgili düzenlemelere, değişikliklere yine onlar itiraz etmiyor muydu? Büyük sermayenin ve bağlı olduğu uluslararası sermaye ve onun siyasi sisteminin uzun süredir ısrarla söylediği Kürt sorunun “demokratik” yolla çözümüne yine aynı kesimler direniyordu. Bugüne kadar hiçbir şey için hesap vermeyen, herkesi hor gören, kendilerini ülkenin sahibi görenler aynı kesimlerdi.

Elbette istenen değişim, işçi sınıfının çıkarları temelinde değil. Hukuk sistemi, iki ayda bitmesi gereken, ama bir yılı aşkındır süren işe geri dönüş davalarının duruşması Ağustos ayına ertelenen 380 Sinter işçisinin çıkarları temelinde düzenlenmeyecek. Başkan, kendisine darbe hazırlamakla suçlayıp hapse attırdığı bir kaç general için pazarlık yapıyor, anlaşıyor ama evlerine ekmek götürmek, ailesini insanca geçindirmek isteyen binlerce Tekel işçisi için aynı tavrı göstermiyor. (05.03.10)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2010  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 141 - 6 Mart 2010  Site yaşamını izle Siyasetin Gündemi   ?