Sinif Mucadelesi

2009 Darwin yılı

Çarşamba 6 Mayıs 2009

2009 yılı Darwin’in hem 200’üncü doğum yılı hem de Türlerin kökeni kitabının 150’inci yılıdır. Bu, dinci gericiliğe karşı aydınlanma fikirlerinin ilerlemesi açısından çifte bir kutlamadır!

Darwin’in doğduğu 1809 yılında Avrupa’da, yerküresinin oluşması ve canlıların ortaya çıkması konusundaki görüş tartışılmaz bir şekilde İncil’in açıklamalarının “kamuoyu” tarafından kabul görülmesiydi. Hatta kilise resmi bir tarih belirleyip yerküresinin yaşını 6 bin yıl olarak belirledi. Ancak doğa bilimiyle uğraşanlar ve bilim insanları arasında büyük bir çoğunluk dünyanın ve her şeyin Tanrı tarafından yaratıldığına inanmış olsa da bazıları, fosiller üzerine yaptıkları gözlemlerden hareket ederek Tanrı yarattı kavramına ve türlerin hiç değişmediği dogmasına karşı çıktılar.

Evrim fikrinin doğuşu

Bugün evrimi savunanlar, ama o dönem “dönüşümcü” olarak bilinenler arasında, Darwin’den bir yüzyıl önce doğmuş olan Buffon var. Buffon da yaşadığı dönemde yerküresinin ve bütün canlıların zaman içerisinde evrime uğradığı fikrini savundu. Hatta yerküresinin ilahiyat fakültelerinin iddia ettiklerinden çok daha eski olduğunu iddia ettiği için bir sürü sorunlar yaşadı.

Aradan bir süre sonra Buffon’un fikirlerini savunucusu olan Lamarck da bu yolda devam etti. 1809 yılında ise türlerin çevrelerinden etkilendiklerini ve çevrelerine daha iyi uyum sağlayabilmeleri için değişebilecekleri ve hatta bunları sonraki nesillere aktarabilecekleri teorisini savundu. Böylece ilk defa evrimin çevre ile bağlantılı olduğunu açıkladı.

Her şeyin değişikliğe uğradığı teorisine karşı olanlar ise her şeyin “sabit” olduğunu, yani türler yaratıldıkları gibi tıpa tıp kalıyor ve aynı devam edip zaman içinde de “sabit” kalıyorlar fikrini savunuyordu. Bunları savunanlar arasında en çok tanınan Cuvier idi.

Darwin’in doğduğu yıl Cuvier 40 yaşında paleontoloji, yani fosiller konusunda uzmanlaşmış ve çok meşhur bir profesör idi. İncelediği fosillerde, örneğin memelilerde, daha önceki çağlarda farklı türlerin olduğu ve hatta bazılarının hiçbir aileye ait olmadığı görülüyordu. Ama bunu “felaketler teorisiyle” açıklamayı tercih etti: Yani ona göre yerküresinde yaşanan son felaket olan Tufan gibi, felaketler yoluyla bazı türler yok oldu ve onların yerine başka yerlerden farklı türler gelmiş. Böylece İncil’de açıklanan Tufan teorisi paçayı kurtarmış oluyor ve mevcut bütün hayvan türleri Nuh’un gemisiyle kurtulan yaratık oluyordu...

Darwin’in katkıları

19’uncu yüzyılın başına gelindiğinde, belirli bir dönemden beri “türlerin evrim geçirmediği” ve “türlerin evrim geçirdiği” zıt teorileri arasında çekişme yaşanıyordu. Darwin’in bu tartışmalara katkısı, beş yıl boyunca Beagle araştırma gemisiyle elde ettiği çok sayıda ve çok çarpıcı gözlemlerin, binlerce bitki, hayvan ve fasıl türlerinden örnekler vererek kesin bir sonuca varma olanağı oluşturmasıdır.

Darwin, Güney Amerika sahillerinin haritasını çıkarmakla görevli üç yelkenli gemi ile yolculuğa çıktığında 22 yaşındaydı. Bundan önceki üç yıl boyunca babası gibi hekim olmak için Edinburg Tıp Fakültesinde okudu ancak fazla istekli olmadığı için okulu terk etti.

Ardından kendi ifadesiyle tutkusu olan doğa tarihine gerekli zamanı ayırabilmek amacıyla Cambrice Üniversitesinin İlahiyat Bölümüne Anglikan papazı olmak için kayıt yaptırdı. Tamamen bir rastlantı sonucu olarak Beagle yolculuğuna katıldı. Yolculuğun başında tabii ki bu muazzam ahengin “ulu tanrının” sayesinde olduğunu Cambrice’de öğrendiği ve benimsediği “doğal dini” inançlara inanıyordu.

Dünya etrafında yaptığı bu uzun yolculuk ve özellikle de önemli buluşları onu şüpheye itti. Darwin yanında gemide okumak için “Felaketler” teorisine karşı olan Charles Lyell’nin “Jeoloji Prensipleri” kitabını almıştı. Bu kitap yerkürenin çok kısa bir zamanda felaketler sonucu oluşmadığını, aksine uzun bir süre içerisinde yavaş yavaş toprak aşınması ve yanardağlar gibi doğal sebepler sonucu değiştiğini iddia ediyordu.

Beagle a ile yanardağların etkisiyle oluşan Yeşil Burun Adaları’nda yaptığı bazı gözlemler sonucu Darwin bu görüşün doğruluğunu benimsedi.

Darwin ardından Brezilya ve Arjantin’de nesle tükenmiş bazı memelilerin fosillerinin modern bazı memelilere çok benzediğini gördü. Bundan hareket ederek bu farklı türler arasında bir aile bağının olduğunu ve bunun bir dönüşümle, yani zaman içerisinde bir evrimle olanaklı olduğu fikri oluştu.

Ardından Galapagos Adaları’ndaki incelemeleri oldu. Darwin, "alaycıkuş"ların bir adadan diğer adaya göre gagalarının büyüklüğünün ve şeklinin değiştiğini ve de bir adadan diğerine göre gıda kaynaklarının farklı olduğunu gözlemledi. Sonraları, İngiltere’ye geri döndüğünde bu kuşları tanınmış bir kuş uzmanına incelettikten sonra, bu kuşların türlerinin farklı olduğunu ve türlerin nasıl evrim geçirdiğini anladı.

Bu kuşların hepsinin aynı türden geldiğini ancak zaman içerisinde yeni şartlara, özellikle de besin kaynaklarına göre uyum sağlamak amacıyla evrim geçirip özellikle gagalarının değişip nasıl bir doğal seçilimin sonucu yeni bir türün ortaya çıktığını kavramış oldu.

Taşlanan yayın

Darwin, 1841 yılında yani yolculuğundan geri döndükten altı yıl sonra Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Evrimi kitabının ilk taslağını yazıp, canlıların zaman içerisinde yavaş bir dönüşüm sonucu nasıl evrime uğradıklarını anlatan görüşünü açıkladı.

En iyi bir şekilde hayatta kalıp neslinin devamı için çoğalmak amacıyla yeni çeşitlerin (o dönemde ne genetik ne de mutasyon bilinmiyordu) oluşması gerekliliğini anlattı. Ek olarak, bütün canlılar arasında hatta şimdiki türler ile nesli tükenmişler arasında da bağların olduğunu, yaşam kaynağının ilk yaşam şekillerine bağlı olan, çok dallı bir ağaç gibi olduğuna vurgu yaptı.

Darwin, eserini 1842 yılında yazmış olsa da, onu ancak 17 yıl sonra yayınlama cesaretini gösterdi… ve bunun da sebebi artık Russel Wallace isimli başka bir doğa bilimcisinin açıkça aynı sonuçlara vardığını ve bunları yayınlayıp Darwin’i gölgede bırakıp kendisinin ön palana çıkma tehlikesi oluşturduğundandır.

Darwin eserinin dinci çevrelerde yaratacağı tepkilerden korkuyordu ve bunda da yanılmadı! Çünkü her ne kadar Darwin, 1859’da yayınladığı bu eserinde insanın kökeni ile ilgili bir kelime bile etmemiş olsa da -bu konuda bir şey söylemek için 1871 yılını bekledi- geliştirdiği yaklaşım, insanın da diğer tüm canlılar gibi aynı bağlara ve aile kökenlerine bağlı olduğunu ortaya koyuyordu.

Darwin’in yaklaşımı insanın kökeninin herhangi bir kutsal yaratıcı ile ilgili olmadığını açıkça ortaya koyuyordu. Darwin hayatı ile ilgili yazdığı kitapta, İncil’in etkisinden kurtulup dini inançları terk ettiğini açıkça yazdı.

Bugün aradan 150 yıl geçtikten sonra yerküresinin, hayatın ve canlıların evrime tabi olduğu tartışılmaz bir olgudur ve kültür ile bilgi sahibi herkes tarafından benimseniyor. Tabii ki yine de, bilim ve bilginin çok üst düzeylere çıktığı ülkelerde de evrim olgusuna karşı çıkıp “yaratıcılık” yaklaşımı ve buna benzer gerici “tanrı yarattı” fikirlerini savunan gericiler vardır. Ancak bunlar toplumsal evrimin geride bıraktığı fosiller olsa gerek… (06.03.09)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2009  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 131 - 1 Mayis 2009  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?