Sinif Mucadelesi

Ocak 1933, Hitler’in iktidara gelişi

Cuma 10 Mart 2023

30 Ocak 1933’te Hitler, Almanya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mareşal Hindenburg tarafından Şansölye (başbakan) olarak atandı. Sokaklarda, şiddetli bir diktatörlüğün kuruluşunu müjdeleyen Nazi terörü daha da şiddetlendi.

Troçki’nin "üretimdeki rolü, ağırlığı ve örgütlerinin gücü bakımından Avrupa’nın en güçlüsü" olduğunu söylediği Alman işçi sınıfı, bu felaketi önleyememişti. Söz konusu olan, sosyalist ve komünist işçi partilerinin liderlerinin siyasi ihanetiydi.

Hitler’in şansölye olarak atanması, Alman burjuvazisinin işçi sınıfını ezmek için faşizmin savaşçı güçlerine güvenme kararını yansıtıyordu.

1929’daki dünya ekonomik krizi Alman ekonomisine ağır bir darbe vurmuştu. 1932’ye gelindiğinde ülkede altı milyon işsiz vardı ve neredeyse her üç ücretliden biri işsizdi. Bu felaket küçük burjuvazinin, küçük esnafın, zanaatkârların ve çiftçilerin bir bölümünü de mahvetmişti.

Sömürgelerin yokluğu ve 1914-1918 savaşının galipleri tarafından dayatılan kısıtlamalar nedeniyle Alman burjuvazisi boğulmuştu. Kriz burjuvaziyi, giderek dünyanın yeniden paylaşılmasını talep etmeye ve yeni bir savaşa doğru itiyordu. Bunu yapmak için öncelikle ellerini serbest bırakması ve işçi sınıfından gelen her türlü direncin üstesinden gelmesi gerekiyordu.

Ancak işçi sınıfı uzun zamandır bir tehditti. Monarşiyi 1918’de deviren de işçi sınıfıydı. Birkaç baskı dönemine rağmen devrimci olaylar 1923’e kadar devam etti ve işçi sınıfı sendikalarında ve partilerinde kitlesel olarak örgütlü kaldı. 1920’lerde Sosyal Demokrat Parti’nin bir milyon üyesi vardı ve ayrıca dört buçuk milyon üyeli sendikaları yönetiyordu. Komünist Parti’nin on binlerce militanı vardı ve bunlar işçi sınıfının en militan, aktif kesimini oluşturuyordu.

Durum giderek daha patlayıcı hale geldikçe ve Nazi partisi, işçi militanlarına karşı etkinliğini göstermeye başladıkça, faşist partiyi destekleme seçeneği, kendisini Alman büyük iş dünyasının önde gelen çevrelerine, Krupps, Thyssen, Siemens veya IG Farben’e dayattı.

Troçki Şubat 1933’te şöyle yazıyordu: "Yönetici kliğin bu kokuşmuş faşistlerle anlaşma yapması gönülsüzce değildi. Kudurmuş sonradan görenlerin arkasında çok fazla yumruk var; kahverengi gömleklilerin [Nazi milislerinin üniformasının rengi] tehlikeli tarafı budur; ama aynı zamanda en büyük avantajları, daha doğrusu tek avantajları da budur."

Kurulduğu dönemde birçok aşırı sağcı partiden yalnızca biri olan ve 1928 seçimlerinde oyların yalnızca %2,6’sını alan Nazi Partisi, nihayet burjuvaziye kendini kanıtlamıştı. Toplumsal çöküşleri nedeniyle yıkıma uğramış ve öfkeli yüz binlerce küçük burjuvayı, Saldırı Birlikleri (SA) milislerine katmayı başarmıştı. SA’nın 1930’da 200.000, iki yıl sonra ise 400.000 üyesi vardı.

Leon Troçki 10 Haziran 1933’te yazdığı “Nazizm Nedir?” de belirttiği gibi Alman faşizmi, İtalyan faşizmi gibi, işçi sınıfına ve demokrasi kurumlarına karşı bir koçbaşı olarak kullandığı küçük burjuvazinin sırtında iktidara yükseldi. Ancak iktidardaki faşizm, küçük burjuvazinin sandiği gibi kendi hükümetinden başka bir şeydir. Aksine, tekelci sermayenin acımasız diktatörlüğüdür.

Eğer partileri onlara gerçek umut sunmuş olsaydı, Alman işçileri Nazizmin yükselişine karşı koyacak güç ve kararlılıktan yoksun olmazdı. Sosyal demokrat liderler, kutsal birliğe katılmış ve 1914’te işçileri savaşa gitmeye çağırmış, böylece burjuvazinin kampına ve burjuvazinin toplumsal düzeninin savunulmasına katılmışlardı.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Alman devriminin ezilmesine katkıda bulundular. En etkili işçi partisi olarak kalan sosyal demokrasi, daha sonra tüm siyasi ağırlığını işçi sınıfını, kendisini faşist tehlikeden korumak için burjuva kurumlarına, hatta bizzat burjuvazinin adamlarına güvenmesi gerektiğine ikna etmeye verdi.

Daha az kötüyü seçme politikası adına, 1932’nin başında, Reichstag (meclis) başkanlığı seçimleri sırasında, ilk turda Hitler’i bir yıl sonra iktidara getirecek olan Mareşal Hindenburg’a oy vererek Hitler’e karşı bir abluka çağrısında bulundu. Sosyalist liderler grevlerin ya da işçi gösterilerinin bastırılmasını bile meşrulaştırdılar.

1919’da kurulan Alman Komünist Partisi KPD, 1933’te devrimci bir parti olmaktan çıkmıştı. Politikası, Stalinist politikanın tüm dönemeçlerini takip etmekti. KPD, sosyalistlerle birlik içinde işçilerin faşizme karşı kendilerini silahlanarak savunmasını, sosyalistlerin, Nazilerin "ikiz kardeşleri" olduğu bahanesiyle reddetti. KDP’nin, sosyal demokrasiye karşı yürüttüğü sistematik kampanyalar, hala çoğunluğu sosyalist olan işçilerin güvenini kazanmasını engelledi. Sosyal Demokrat sendikalarda dört buçuk milyon işçi varken, Komünist sendikalarda bu sayı 300.000’di.

27 Şubat 1933 akşamı, iktidarın Hitler’e devredilmesinden bir ay sonra, Reichstag yangını bahane edilerek işçi örgütlerine karşı korkunç bir saldırı başlatıldı. Hitler "komünizme son vermenin zamanının geldiğini" ilan etti. On binlerce aktivistin işkence gördüğü ve öldürüldüğü ilk toplama kampları kuruldu.

Troçki Haziran 1933’te “Nasyonal Sosyalizm Nedir?” başlıklı yazısında şu öngörüyü yazdı: Faşist diktatörlüğün gerçek tarihsel misyonu, halkın tüm kaynaklarının ve araçlarının emperyalizmin çıkarları doğrultusunda zorla yoğunlaştırılması, savaşa hazırlık anlamına gelir.

Ve birkaç hafta sonra ekledi: “Almanya’nın silahlandırılması için gerekli zaman, şu an ile yeni bir Avrupa felaketi arasındaki süreyi belirler; bu ne aylar ne de on yıllar meselesidir. Almanya’nın kendi içindeki güçler Hitler’in bunu zamanında yapmasını engellemezse, Avrupa’yı yeniden savaşa sürüklemek için birkaç yıl yeterlidir.”

Almanya’nın 1918’den 1933’e kadarki tüm tarihi, kaçırılmış devrimci fırsatlardan ibaretti. Ancak alternatif devrim ya da savaş, sosyalizm ya da barbarlıktı. Devrimin yokluğunda Avrupa ve dünya, barbarlığa doğru yol alıyordu.

Hitler’in iktidara gelmesinde Alman büyük şirketlerinin sorumlulukları var.

Politikacılar ve medya, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin altmışıncı yıldönümü vesilesiyle Nazizmin ne olduğunu bolca hatırlattı ancak, Hitler’in iktidara gelmesinde büyük Alman işverenlerinin rolünü tamamen gizledi. ’Nazi barbarlığı’ ve özellikle de milyonlarca Yahudi’nin korkunç bir şekilde katledilmesi hakkında çok şey söylendi, buna daha dini bir içerik kazandırmak için ’holokost’ adı verildi, bu tür olayların bir daha yaşanmamasını sağlamak için gerekli olan ’anma görevi’ hakkında çok şey söylendi, ancak bu tür olayların mümkün kılınmasının nedenleri hakkında hiç bir şey söylenmedi.

Tüm anma konuşmalarında açık olan şey, Hitler’in sadist haydutlarla çevrili, dinleyicileri üzerinde manyetik bir etki yaratan, kana susamış bir paranoyak olduğuydu. Ancak bu adamın Almanya gibi eski bir medeni ülkede nasıl iktidara gelebildiği, komuta ettiği haydut çetelerinin nasıl olup da devlet iktidarının ilk bileşeni haline gelebildiği sorusu cevapsız kaldı.

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesini takip eden yıllarda hiç kimse Nazilerin iktidara gelmesinde Alman büyük sanayisinin sorumluluğunu inkar etmeye cesaret edemezdi. İlk Nürnberg duruşması (başlıca Nazi ileri gelenlerinin yargılandığı duruşma) öncesinde - galibiyetin faşizmin reddedilmesinden kaynaklandığı efsanesini desteklemek için tasarlanmış bir duruşma - sanıklar arasında bir sanayi temsilcisinin de yer alması öngörülmüştü. Yaşlı Gustav Krupp seçildi... akıl sağlığının yerinde olup olmadığı sorusu uygun bir şekilde gündeme getirilmeden önce.

Hepsi bir oyundu. Nürnberg’de yargılanan Nazilerin çoğunluğu darağacına gönderilirken, Reich ekonomisinde hükümet sorumluluğu üstlenenlerin hepsinin kellesini kurtarması, 1933’ten 1939’a kadar Reichsbank Başkanı olan ve bu sıfatla savaş ekonomisinin kurulmasına başkanlık eden Schacht’ın bile beraat etmesi önemlidir. Ancak hiç kimse Hitler’in iktidara gelmesinde Alman sanayicilerin sorumluluklarını inkar etmedi ve Gustav’ın oğlu Alfred Krupp gibi bazıları Müttefik mahkemeler tarafından yargılandı.

Soğuk Savaş bu kovuşturmalara son verdi. Ancak Amerikalı gazeteci-tarihçi W. Shirer’in 1960’ların başında Fransa’da yayınlanan kitabında, Nazilerin iktidara gelmesinden çok önce Alman işverenlerin Hitler’e verdiği mali destek hakkında birçok ayrıntı vermesi önemli. Shirer’e göre, Hitler’i finanse eden Alman işverenler, iktidara yürüyüşünde onu destekleyen sağcı politikacılar gibi, saflıklarının ve çocuksuluklarının kurbanı olmuşlar (bu da Shirer’in kötü niyetli olmasa bile kendisinin de oldukça saf olduğunu kanıtlamaktadır! ). Ancak Alman sanayicilerinin Nazizm ile fiili suç ortaklığı tartışılamazdı bile. (LO, 02.23)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı: 289 - 8 Mart 2023  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?