Sinif Mucadelesi

Hindistan’ın bağımsızlığı ve kanlı bir biçimde parçalanışı

Pazar 16 Ekim 2022

Hindistan’ın ve Pakistan’ın bağımsızlığı, Britanya Hindistan İmparatorluğu’na ve birkaç yüzyıllık sömürge egemenliğine son vererek, 15 Ağustos 1947 tarihinde ilan edildi.

17. yüzyıldan beri varolan, kökeninde baharat ve ipek ticaretiyle uğraşan, özel bir şirket olan İngiliz Doğu Hindistan Şirketi Hindistan yarımadasını ele geçirdi ve onu kontrolü, boyunduruğu altına aldı. Bu uçsuz bucaksız topraklar, bir buçuk yüzyıl sonra, Londra’nın vesayeti altına girdi.

Bu egemenlik, kitle katliamlarıyla ve halklarını köleleştiren, görkemli saraylarda yaşayan büyük toprak sahipleri krallar (Maharaca veya Mihrace - Sanskritçe "büyük kral" anlamına gelen, tarihsel olarak Hindistan’da yerli devlet hükümdarları tarafından kullanılan ünvan - Vikipedi) arasındaki rekabet üzerine oynanarak dayatıldı. Yüzlerce prens devleti doğdu. Sömürgeci iktidar, bu prensliklerin nüfuzlarını, aynı şekilde de, gerici kast sistemini kendisini hiç dayatmadığı yerlere kadar bile yayarak güçlendirdi. Ayrıca her birine aynı aşağılamayla yaklaşarak, Hindu, Sih ve Müslüman kitlelere karşı oldu.

Dünya’nın birinci kapitalist gücü Büyük Britanya (İngiltere), Hindistan’ın pamuk, çivit, kenevir, çay ve kömür gibi, bütün zenginliklerini talan etti. Haşhaş ve haşhaş kapsülü, Çin’e dayatılan afyon, uyuştucu madde ticaretinin temelini oluşturdu. Hintli el emeği kentlerde ve kırsal kesimde korkunç bir şekilde sömürüldü. Bu el emeğinin bir kısmı da köleciliğe yakın koşullarda, diğer sömürge ülkelere gönderildi : Moris Adası (l’île Maurice), Güney Afrika, Birmanya gibi İngiliz sömürgeleri, aynı zamanda da, Reunion ve Guadeloupe gibi fransız sömürgeleriyle, Fransa’nın Hindistan’da işgal ettiği «komptuar» denilen (sömürge ülke, ya da herhangi bir yabancı ülkede kurulup, bu ülkelerin komşu bölgelerle ticaretini gerçekleştirmeyi amaçlayan, sömürgeci nüfuzun egemen olduğu) bölgeler bunlara örnek oluşturuyor.

Bu ülkelerde varolan fabrikalara ve onların mesleği olan dokumacılığa gelince, bunlar yok edildi. Bu ise Hindistan’ı İngiliz sanayi zindanlarında üretilen kumaşları ithal etmeye zorladı. Böylece, milyonlarca emekçi sefalete indirgendi. Hindistan, 1843 yılından itibaren İngiliz pamuk endüstrisinin mallarının gönderildiği temel ülkeye ve muazzam bir kar kaynağına dönüştü.

Ancak, Hindistan’ın dünya çapında üretilmiş ürün mikrtarındaki payı, 1700 yılında hemen hemen Avrupa’nın üretimine eşitken, sömürge egemenliğinin sonunda bu pay sadece %3,8’den biraz fazlaydı.

19. yüzyılın sonunda kıtlıklar, 250 milyonluk nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan yoksul kırsal kesim insanları arasında on beş milyon ölüme yolaçtı. Sömürgeci idare, en ufak bir yardımı sağlamayı reddederek, genellikle ihracata ayrılan tahıl stoklarına erişimi yasaklayarak ve toprak vergilerinin ödenmesini sürdürerek, bu durumda doğrudan sorumluluk taşıyordu.

İkinci Dünya Savaşı boyunca, İngiltere Başbakanı Churchill, yiyecek maddelerine ve ulaşım araçlarına el konulmasını dayatarak, ülkenin doğusundaki Bengal’de üç ile beş milyon insanın ölümüne neden oldu.

Bu baskı ve şiddet, 1857 yılında işgalcinin yardımcı birlikleri olan sepoyların isyanı da dahil olmak üzere birçok ayaklanmaya neden oldu. Ve bu isyanların hepsi vahşice bastırıldı. Ulusal ve sömürgecilik karşıtı duygular büyüyordu.Yüz binlerce emekçi ve hintli asker, Birinci Dünya Savaşı’nın ertesinde askere alınmıştı; sömürgeci güç, güçlü bir gösteri ve grev dalgasına karşı koymak zorunda kaldı.

Sömürgeci birlikleri, bunu bastırıp yok etmek için 13 Nisan 1919 tarihinde Amritsar’da yüzlerce göstericiyi katletti. İngiliz ürünlerini boykot etmek ve vergi ödemeyi reddetmek üzere çok büyük boyutta bir kampanya başlatıldı.

Genç bir Komünist Partisi genişleşmeye başladı. Ancak bu hareketlenme ve mücadeleden, sömürgeci güçle hırslarına ve emellerine daha uygun yer kapmak üzere müzakerelerde bulunma olanağını edinen, Hintli elitler yani seçkinler yarar sağladılar. Gerçekten de, tekstil sektörü ve çelik endüstrisinde, bugün Tata hanedanının hala sembolü olmaya devam ettiği bir ulusal burjuvazi
ortaya çıkmaya başlamıştı.

Siyasi düzeyde, özellikle Gandhi ve Nehru tarafından temsil edilen Hindistan Ulusal Kongresi, bu yükselen sınıfın sözcüsüne dönüştü. Bu parti önce özerklik, sonra bağımsızlık talep etti

İngiliz yöneticiler, Hindistan’ın statüsüyle ilgili bütün açık ve belirgin reformları çok uzun zaman geri çevirdiler. Seçkinlerin, nüfuzu olanların bir kısmını, onlara bazı pozisyonlar ve avantajlar vererek biraraya getirmeyi sürdürmek için gerçekleştirilen her girişim Nehru’nun deyişiyle yeni bir « emperyalist egemenliği ve kitlelerin sömürüsünü artırmaya yönelik kölelik sözleşmesi » oldu.

İkinci Dünya Savaşı, kitlelerin keyfilik ve sömürge egemenliğine son vermeye yönelik irade ve istemlerini daha da arttırıp şiddetlendirdi. Gandhi, 1942 yılında « Quit İndia! » (Hindistan’ı terkedin !) sloganının ardında bağımsızlık hareketini başlattı.

Bu bağımsızlık hareketi, korkunç bir baskı, şiddet ve yüz binlerce kişinin tutuklanmasına rağmen, 1945 yılından 1947 yılının ortalarına kadar neredeyse genel bir ayaklanmayla sonuçlanacaktı.

Ancak Kongre Partisi bütün toplumsal taleplere muhalefet ediyordu : amacı, sömürülenlerin ve yoksul kitlelerin talep ve özlemlerini tatmin etmek değil, bağımsızlık elde etmekti. Diğer taraftan, Müslümanlar Birliği ve lideri Muhammed Ali Cinnah, tümüyle müslümanlardan oluşan bir devletin, Pakistan’ın kurulmasını istiyordu. Müslümanlar Birliği ve Cinnah, daha önce savaşa destek vermeleri karşılığında kendilerine bu desteği vereceklerini vaadeden, sözveren bu ingiliz yöneticiler tarafından büyük oranda desteklenip teşvik edildiler.

Hindistan’ın bağımsızlığı 15 Ağustos 1947 yılında resmi olarak ilan edildi. Yeni kurulan Pakistan ise kendisini, aralarında 1500 km mesafe bulunan, Batı ve Doğu Pakistan’a olarak ikiye bölünmüş buldu. Ancak, ayrımcılığa ve dini pogromlara (Pogrom : dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir gruba karşı uygulanan baskı, şiddet ve soykırım hareketleri. -Vikipedi -) dayanan, sömürgeci « böl ve yönet » politikası, başka kanlı bir uzantı buldu.

Ek olarak, halkın öfkesini cemaatci, toplumcu alanlara doğru yönlendiren Kongre Partisi ve Müslüman Birliği’nin demagojileriyle kolaylaştırılan, hala sıkça bağımsızlığa barışçıl geçiş olarak sunulan şey, korkunç büyük bir trajedi oldu.

18 milyona yakın insan, tasfiye, arıtma politikasının itmesiyle toplu göç yollarına düştüler. Tecavüzler, saldırılar, cinayetler ve katliamlar katlanarak arttı. Ülkenin ileri gelen hatırı sayılır kişileri, bu durumdan, topraklarına yeni topraklar katmak için yararlandılar. Sadece 1947 yazında, dinler arası şiddet ile ilgili sayımlarda te 400.000 ilâ bir milyon kişinin öldüğü tespit edildi.

Hindistan’ın bağımsızlığı, öncelikle Asya’da, daha sonra da Afrika kıtasında güçlü bir sömürgecilikten bağımsızlaşma dalgası yarattı. Sömürgeci egemenliği yürütmek için yapılan korkunç savaşlara rağmen, bu egemenlik her yerde alaşağı edildi. Ancak bu hareket, işçi sınıfına ve yoksul köylülüğe dayanan bir özgürlük perspektifinin ve bunu gerçekleştirebilecek devrimci komünist örgütlerin ve onları iyi idare edip yönlendirecek kadroların yokluğu nedeniyle, emperyalist egemenliğin ve azgelişmişliğin temellerini yıkamadı.

Üçüncü Dünyacılık ve sözde hem Batı, hem de Sovyetler bloğu arasında « saf tutmaya hayır » politikası, Hindistan’da ve başka yerlerdeki siyasi liderlerin işçi sınıfı perspektifine sırtlarını çevirmelerine yolaçtı.

Sayıları o zamandan beri önemli ölçüde artan proletarya, onu, bu perspektifin her zamankinden daha fazla yeniden canlandırabilir, yaşatabilir. (17.08.2022)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2022  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı: 284 - 15 Ekim 2022  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?