Sinif Mucadelesi

Şubat 1979 : İran Devrimi şah rejimine son verdi

Cuma 10 Nisan 2009

1979 yılı başında güçlü bir kitle hareketi nefret edilen İran rejiminin başı olan şah Riza Pehlevi’yi devirdi. İşte bu hareketin başına şii dinciler geçti, sürgünden dönen Ayetullah Humeyni’yi iktidara getirdi. Son bir yıl içerisinde, bir çok kitle yürüyüşleri olmuştu ve 9-10 ve 11 Şubat kitle hareketleri ayaklanmaya dönüşmüştü.

Şah rejimi

İran şahı, 1941’de İngiliz ve Amerikan yetkilileri tarafından tahta oturtulmuştu. Ancak bir ara başbakan Mussaddık tarafından iktidardan uzaklaştırılan şah, 1953’te CIA’nın desteklediği bir askeri darbe ile yeniden iktidara getirildi. O tarihten bu yana -1978’te 34 milyon olan nüfusa- ordu, siyasi polis SAVAK ve işkence yoluyla acımasız bir diktatörlük sürdürdü. Şah rejimi bir avuç zengin ve sonradan görme bir çevrenin lüks yaşamı ve kitleleri hor görmeleriyle, yoksulluk içinde kıvranan kitleleri sürekli bir şekilde kışkırtıyordu.

Şah ve etrafındakilerin modern Batılı yaşamı diye adlandırılan davranışları, yoksulluktan dolayı köylerini terk edip kentlerde, gecekondularda yaşamak zorunda kalan yoksulları ve kentlerde çoğu zaman işsiz kalan yoksul emekçileri feci şekilde rahatsız ediyordu.

Bir yanda önemli petrol geliri uluslararası tröstlere ve yerli asalaklara devasa kazanç getirip yoğun bir spekülasyon yaşanırken, diğer yanda petrol işkolu dahil bütün sanayi emekçileri, işsizlik, düşük ücret ve fiyat zamları ile karşı karşıydı.

Şii önderler, rejim tarafından muhalefete itilmiş olduğu için kitleler üzerindeki etkilerini arttırıp, bir önderlik oluşturarak camilerde ve sürgünde çalışmalarıyla iktidarı ele geçirmek için fırsat kollu-yordu.

Şaha, siyasetine ve onun arkasında duran, şahın iplerini elinde tutan ABD emperyalizmine karşı kitleler, 1978 başından itibaren büyük yürüyüşlerle tepki gösterdi. Yürüyüşler, ordu tarafından, bazen tank ve helikopterler de kullanılarak kanla bastırıldı. Ardından SAVAK devreye girip, tutuklama ve işkence yoluyla işi tamamlıyordu.

Bütün kanlı baskıya rağmen kitle yürüyüşleri devam ettiği için sonunda şah Ağustos 1978’de, Haziran 1979’da seçim yapılacağı sözünü vermek zorunda kaldı. Hatta Eylül 1978’de başbakanı değiştirmek zorunda kaldı. Ama kitlelerin istekleri, özellikle de siyasi olanları yani ifade özgürlüğü, on binleri bulan siyasi mahkumun serbest bırakılması, SAVAK’ın dağıtılması ve daha önemlisi şahin iktidarı terk etmesi hiç kayda alınmadı.

Humeyni, muhalefetin başına geçiyor

Yasaklara rağmen kitleler, yürüyüşlerini sürdürdü. İlk zafer, yasaklanmış 17 örgütün açıkça ortaya çıkması oldu. 7 Eylül’de ise bilinen isteklere, tutuklandıktan sonra ülkeyi terk edip 15 yıl boyunca sürgünde yaşayan Ayetullah Humeyni’nin ülkeye geri dönme hakkı eklendi. Humeyni, şii lider sıfatıyla şahın en büyük muhalifi idi.

Humeyni yaptığı bir açıklamada “İran’ın silahlı güçlerine elini uzattığını” belirtmeyi unutmadı. Buna rağmen, şah orduyu her yerde isyan hareketini bastırmak için kullandı ve binlerce insan katledildi. Grevci işçilere verilen bazı tavizlere rağmen olağanüstü hal ilan edildi.

Ekim 1978’deki büyük grev dalgası

Kasım ayında yüz binlere varan kitleler, silahsız olmalarına rağmen yarım milyonluk orduya iç savaşı andıran bir ortamda meydan okumaktan çekinmedi. Abadan petrol rafinerilerinde grev, bir ücret anlaşmasına rağmen devam etti. Artık bundan böyle bir halk, olduğu gibi diktatörlüğe karşı başkaldırmıştı: Ne verilen tavizler ne de baskı, artık onu durduramıyordu. İsfahan’daki yüksek fırınlar çalışmıyor, Abadan’daki petrol üretimi neredeyse durmuştu ve ekonomik hayat felç olmuştu.

Ocak 1979’da İran burjuvazisi ve bağlı olduğu emperyalistler, siyasi bir değişiklik izlenimini vermek amacıyla Şahbur Bahtiyar hükümetini oluşturdu.

Yeni hükümet, “işkencenin gerekli” olmadığını kabul ederek SAVAK’ın bir kısmını dağıttı. Ancak şah koltuğunda oturmaya devam ettiği için silahsız kitleler orduya karşı göğüslerini gererek mücadeleyi sürdürdüler.

Sol bir siyaset önermiyor

Humeyni sürgünden “İslamı bir cumhuriyet” için yürüyüşlerin devam etmesi çağrılarını sürdürüyordu. Solda ise Ocak’ta İran Komünist Partisi TUDEH, laik Halkın Fedaileri ve İslamcı Mücahidin örgütlerinin çağrıları sonucu, kitlesel sol yürüyüşler düzenlendi. Ancak solun açıkça yaptığı bu kitle gösterileri, Ayetullah Humeyni’nin büyük boy resimlerinin arkasında oluyordu. Buna rağmen silahlı dinci guruplar, yürüyüşlere saldırıp dağıttı ve “tek parti var, o da Allahın partisidir” diye slogan attılar.

Sol partiler, tamamen Humeyni’nin siyasetinin peşine takılmıştı. Örneğin TUDEH yönetimi, Humeyni’nin oluşturduğu “İslam devrimi yüksek konseyine” tam destek verdi. Ve hatta bir TUDEH yöneticisi, bir Amerikan dergisine, “şii dininin her zaman demokratik kökleri olmuştur ve ulusal güçlere bağlı olup antiemperyalisttir. Bence bilimsel sosyalizm ile islamın sosyal içeriği arasında fazla fark yok. Tam aksine çok ortak noktalar var” açıklamasını yapmıştı. Programı olmayan sol güçlerin yaptıkları tek şey, biz de varız deyip Humeyni ve ordudan onlara bir yer verilmesi ricasında bulunmak oldu.

Sonuçta şah, Humeyni’nin geri dönüşünü kabul etmek zorunda kaldı. Humeyni 1 Şubat 1979’da milyonlarca yürüyüşçü tarafından, Tahran sokaklarında büyük bir tezahüratla karşılandı. Bu arada Bahtiyar istifa etti ve yerine geçen Bezirgan, büyük kalabalıkların ve üniformalı askerlerin katıldığı kitleler tarafından karşılandı.

9 Şubat’ta hava kuvvetleri Humeyni’yi destekleme kararı aldı ve bu nedenle de şahın özel birlikleri olan “Ölümsüzlerin” saldırısına uğradı. Hava kuvvetleri, kitlelerden destek istedi. Fedain ile Mücahitler onların yardımına koştu. Şahın özel birlikleri hezimete uğradı. Siyasi tutuklular serbest bırakıldı. Tahran ve diğer kentlerdeki kışlalar, saf değiştirdi ve kışlara giren kitleler, silahlandı.

Diğer yandan Humeyni geri döndüğünde belirttiği gibi, bir devrim için gelmemişti: Bu nedenle dini önderlerin ve İslamcı militanların desteğiyle yeniden kendi çizgisinde bir düzen oluşturdu.

İslam cumhuriyetine doğru

12 Şubat günü ABD başkanı Carter, yeni rejimi tanıdı ve “uzlaşmacı bir işbirliği” önerdi. Humeyni ise düzene saygı gösterilmesi, silahların iade edilmesi ve yeniden işbaşı yapılması gerektiğini belirtti.

Birkaç gün sonra Humeyni, Devrimci İslam Partisi’ni oluşturdu ve rejim kısa zamanda tek partiye dönüştü. Buna rağmen on binlerce sol görüşlü insan Fedainlerin çağrısına uyarak Tahran Üniversitesi’nde tarım reformunun gereğinden söz edip, İslamcı sansürü protesto edip “emekçiler hükümeti” istiyordu. Ardından resmi yerlerde kadınlara başörtüsü zorunluluğunu protesto eden kadın yürüyüşleri ve Kürtlerin isyanı çıktı. Her ikisi de ordu tarafından şiddetle bastırıldı.

Mart 1979 sonunda İslam Cumhuriyeti’nin resmileşmesi için bir referandum düzenlendi. TUDEH “evet” oyu verip, onayladı. Ama yine de baş ay sonra yasaklandı. Ne Humeyni ne de sonuç itibariyle ayrıcalıklarını savunduğu hakimler sınıfı, kitle ayaklanmasını sonuna kadar götürüp yoksul kitlelerin isteklerini yerine getirmeyi hiç istemiyorlardı. Ancak kitlelerin desteğini yitirmemek için milliyetçi ve Amerikan karşıtı söylem devam etti. Ekim 1979’da ABD elçiliğinin işgal edilmesi gibi göze batan bazı eylemler düzenlendi.

Humeyni rejimi, dünyanın en büyük gücene kafa tutmaya devam ettiği için emperyalizmin baskısına maruz kalan kitlelerden yıllarca destek gördü. Saddam Hüseyin’in sekiz yıl boyunca İran’a karşı yürüttüğü kanlı savaşa rağmen ayakta durmayı başardı. Savaş ortamından yararlanarak “Devrim Muhafızları” Pastaranlar yardımıyla tüm siyasi muhalifleri yok etti. Özellikle kadınların yaşam koşullarında feci baskıcı bir düzen kurdu.

Böylece kitlelerin, bu güçlü ayaklanması ve İran halkının büyük fedakarlıklarını içeren devrim hareketine dinciler el koydu ve sonunda da yılar boyu sürmekte olan baskıcı bir İslam Cumhuriyeti’ne dönüştü. (13.02.09)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2009  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 130 - 3 Nisan 2009  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?