Sinif Mucadelesi

İşsizlik ve hayat pahalılığı yok edilebilir

Pazar 15 Mart 2009

Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı rakamlar, işsiz sayısının neredeyse 3 milyona (2 milyon 995 bin kişi) ulaştığını, işsizlik oranının yüzde 12,3’e çıktığını ortaya koyuyor. Geçen yıl çalışabilecek nüfusa katılan 1 milyon 93 bin kişiden ancak 448 bininin iş buldu, buna karşılık 645 bin kişi işsiz kaldı. Gizlenen işsiz sayısı eklendiğinde işsizlik oranı yüzde 25,8’e çıkıyor.

En önemli sektör olan sanayide üretim yüzde 33 düştü. Düşüş, elektronik eşya üretiminde yüzde 57, otomotivde yüzde 52’yi buldu. Sanayideki daralma ve işsizlik artışı, diğer sektörlere yansıyacak ve önümüzdeki aylada işsizlik daha da büyüyecek.

Bu gidişat, tüm dünyada böyle. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), bu yılın sonuna kadar 20 milyon kişinin işini kaybetme tehlikesinin olduğunu ve böylece toplam işsiz sayısının 210 milyona ulaşacağını açıkladı.

Her şeye rağmen rakamlar aldatıcı. Çoğu işyerinde işçiler süresi belirsiz ücretsiz izne ayrılıyor ve böylece işten çıkarılmadığı gibi patronlar kıdem ve ihbar tazminatı ödemekten de kurtuluyor. Her an “işten çıkarılma” korkusuyla çalışan işçiler, çalışma koşullarının ağırlaşmasına, ücretlerin geç ödenmesi ve haftanın belli günleri ücretsiz izne sesiz kalıyorlar.

Yine işten çıkarılırken kusurlu olduğu iddia edilen, kayıt dışı, sigortasız çalıştırılan, sigortalı olup sigorta primleri ödenmeyen, işsiz kaldığı tarihten önceki son 120 gün içinde primi ödenmeyen işçiler, işsizlik ödeneğinden yararlanamıyor. Bunlar dikkate alındığında, işsiz sayası açıklanan rakamların çok daha ötesinde.

Gittikçe büyüyen ekonomik kriz ve neden olduğu işsizliğe karşı TÜSİAD, yerel seçim beklenmeden IMF ile anlaşma yapılmasını istiyor. Çünkü büyük sermayenin 190 milyar dolara yakın dış borcu var. IMF ile anlaşma, sadece, Türkiye’den alacaklı ve borçlu sermayedarların işini görecek ama bütçeden üretime, dolayısıyla işsizliğin azaltılmasına tek kuruş gitmeyecek. Ekonomik durumu bu hale getiren, işçi çıkarılması kolaylaştıran, ücretleri düşük tutan siyasetleri dayatan onlar. İşçi sınıfının aşırı sömürüsünden kazandıkları parayı üretime değil, bankalar aracılığıyla vurgunculuğa yatıran da onlar. Hükümetler de onlara tek söz etmedi.

Bir öneri de, başbakanın "İşsizliğe çaresi olan varsa açıklasın, yapamazsam siyaseti bırakırım" demesi üzerine CHP Genel Başkanı Baykal’dan geldi: Otomotiv ve dayanıklı tüketimde KDV’nin 6 aylığına kaldırılması, kur politikasının gevşetilmesiyle ihracatçının hareket alanının genişletilmesi, prim, sigorta, vergide 10’ar puan indirim yapılması, bankaların kredi verebilmesi için Kredi Garanti Fonu oluşturulması.

Bu öneriler, izlenen siyasetten farklı değil, devamını sağlamayı hedefliyor. Kriz, patronların iddia ettiği gibi patronlar para kazanamadığından değil, toplumun kaynaklarının devlet eliyle sermayeye aktarılması ve patronların ellerinde biriken aşırı miktardaki parayı iyi değerlendirmemesi, üretime yatırmaması, sorumsuzca kullanmasından çıktı. Para, büyüme vardı ama istihdam artmadı. Çünkü patronlar hem az işçiyle daha çok iş yaparak hem de üretimi kısıp, satın alma gücünün çok üstündeki fiyatlarla büyüme ve aşırı kazanç sağladı. Toplum yoksullaşırken, insanlar ihtiyaçlarını satın alamazken, işsizlik artarken, kâr, ihracat, büyüme rekorları kırıldı. Şimdi işçiler tüm gelirlerini kaybediyor, ihtiyaçlarını bile satın alamıyor, sosyal demokrat olduğunu iddia eden CHP, en azından satın alma gücünü artıracak, patronların sorumsuzluğunu, kâr hırsını denetleyecek önerilerde bile bulunmuyor.

Oysa kriz ortamında alınması gereken önlemler, burjuvaziyi değil işçi sınıfını korumalı; acil sorunları olan işsizlik ve hayat pahalılığına çözüm getirmeli: Satın alma gücünün korunması için ücretlere eşel mobil sistemi (belirli aralıklarla enflasyon oranında arttırılması) uygulanmalı, artan işsizliğe karşı hiçbir ücret düşüşü olmadan, mevcut iş çalışabilecek nüfus arasında paylaştırılmalıdır.

Bunlar burjuvazi veya ona hizmet eden siyasetçilerin içini boşaltmasıyla değil, harekete geçmiş işçi sınıfı ve kitlelerin banka ve şirketleri denetim altına almasıyla gerçekleştirilebilir. Banka sırları gibi bütün ticari sırlar, patronların toplumu talan etmeye devam edebilmeleri için var. Bu sırların kaldırılması, öncelikli hedeflerdendir, çünkü bu yolla sanayi, işçi denetimi altına geçebilir.

Kriz, sadece sermayenin denetim sorunu değil, kimin denetlediği sorunu ile ilgili. Kredi sistemiyle ekonominin işleyişini adeta elinde tutan bankalar, kendilerince veya devletçe denetlendi ama bu hâkim sınıf için bir denetimdi ve bugünkü felaketle sonuçlandı. Bankaların denetimi, büyük mali sermayenin ellerinden kopartılarak alınmalı ve aynı zamanda bütün bankalar, işçilerin ve kitlelerin denetimi altında, tek bir merkezi banka şeklinde bir araya getirilip, topluma hizmet amacıyla işletilmeli.

Bu hedefler tılsımlı değnek değil ve ancak sömürülen kitleler tarafından uygulanırsa bir anlam ifade eder. İşçi sınıfı, burjuvaziyi mücadeleyle devirip üretim araçlarının özel mülkiyetine son verip, üretimi toplumun denetimi altında, toplum ihtiyaçlarını karşılamak için yeniden düzenleyebilir. (03.03.09)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2009  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 129 - 6 Mart 2009  Site yaşamını izle Emekçinin Gündemi   ?