Belediyeler için aday çok ama belediyelerdeki yolsuzluğun hesabını veren yok
Geçtiğimiz haftalarda açıklanan Sayıştay (kamu kurumlarını mali yönden denetleyen üst mahkeme) raporları, özellikle AKP ve MHP’li belediyelerin yolsuzluk batağında olduğunu gözler önüne serdi. Rapor basına yansıyınca, önlem almak için bizzat Erdoğan hemen harekete geçti, Sayıştaş başkanı görevden alındı.
Basına yansıyan birkaç çarpıcı sonuç şöyle: Gökçek zamanında Ankara Belediyesinde 3.3 milyar lira harcandığı halde kayıtlarda gösterilmemiş, kanunlara uymayan birçok iş yaptırılmış ya da yaptırıldığı gösterilmiş; Afyon Belediyesindeki kadrolar, eşe dosta torpil olarak, yükselmeleri için kullanılmış; Ordu Belediyesi bütçesinden Tayland’a gezi yapılmış; Menderes Belediyesinde 2 milyon lira kayıp; İstanbul Güngören Belediyesi araçları özel eğlenceler için kullanıldığı halde giderleri belediye kasasından karşılanmış; Arnavutköy Belediyesinde metresi 1 liralık hortum metresi 78 liradan satın alınmış, benzer bir üç kağıt belediye bütçesinden “Kuran” için de yapılmış; Fatih Belediyesinde vergi hesabı hatası nedeniyle belediyeye 1 milyon lira zarar ettirilmiş.
Elbette tüm bunlar buz dağının görünen ucu. Hiçbirinin hesabını vermeyen belediye başkan ve yöneticileri, ya yeniden seçilecek, ya da bir üst mertebeye terfi edecek. Çünkü zaten o koltuklarda oturma nedenleri belediyenin kasasından yandaş patronlara kaynak aktarmak, partilerinden gelen emirleri yerine getirmekti ve bunu çok iyi yaptılar.
Tüm bu yolsuzlukların, çıkarcılığın, kayırmaların hesabı sorulmadan belediye seçimi yapılması hiçbir şeyi değiştirmez.
Aylar öncesinden seçimin bu kadar gündemde olmasının nedeni, yolsuzlukları yapanların yargılanma korkusu bile değil.
AKP yöneticilerinin, eski bakanların hatta başbakanın aday gösterilmesi, yaşadıkları oy kaybını anlatıyor. Milliyetçi Türk ve Kürtlerden, sosyal demokratlardan bile oy alan AKP, bu oyları korumak için sadece vaatle yetinemez.
Önceki belediye seçiminde AKP, önemli oranda oy kaybederek birçok büyükşehri kaptırmıştı. Belediye seçimlerinde artık adaya değil, ağırlıklı olarak genel seçimlerde olduğu gibi partiye oy veriliyor. AKP yöneticilerinin aday gösterilmesi, belediyenin iyi çalışacağını göstermiyor, devlet olanaklarının sonuna kadar kullanılacağı mesajını taşıyor.
Zaten Türkiye’de belediye bütçesi, devlet bütçesine bağlı. Hatta bunun da ötesinde şu anda, özellikle HDP’li olan birçok büyükşehir dahil irili ufaklı yüzlerce belediyenin seçilmiş başkanı hapiste ve tek bir oy almamış AKP’liler ya da içişleri bakanının atadığı bürokratlarca yönetiliyor.
Eğer Erdoğan seçim sonucunu beğenmezse, istediği değişikliği yapacaktır, hatta seçimi yenileyerek sonuçları kendisine uyduracaktır.
Bu ortamda, bir yerleşim biriminde yaşayanların kendi yönetimini belirlemesi anlamında seçim olmayacak. Seçim daha çok, Erdoğan iktidarının ne kadar yıprandığının bir düzeyde görülmesini sağlayacak.
Seçimin başka bir yönden daha önemi var. Belediyeler üzerinden elde edilen gelir ve bu gelirin dağıtımı yetkisini elinde bulundurma, siyasi partilere güç veriyor. Örneğin İstanbul Belediyesinin bütçesi, yedi bakanlığın bütçesinden daha büyük. İktidar, bu gücü elinden kaçırmak istemiyor. Diğer partiler ise bu güçten mümkün olduğu kadar pay alma peşinde.
Bu nedenle Erdoğan, önce taleplerini reddettiği MHP’yle şimdi daha fazla pay vererek ittifak yaptı. İyi Parti’nin, CHP’nin peşinde dolaşmasının nedeni de budur.
Kitlelerin sorunları, belediye hizmetlerini iyileştirmek ve artırmak, siyasetçilerin önceliği değil. Bu yönde yaptıkları da etraflarındaki büyük patronlara, taşeronlara para kazandırmak hedefiyle yapılan ve oy getireceği düşünülen işler.
Bu ekonomik ve sosyal baskı ortamında yapılacak seçim, sadece iktidara ve onun da ötesinde düzene duyduğumuz öfkeyi ifade etmeye yarayabilir. Bunun ötesinde gerçek anlamıyla belediye yönetimi açısından hiç bir şey ifade etmeyecek. (03.12.18)
