Bizi susturamayacaklar!
El Khomri Yasasına karşı yapılan yürüyüşler, tepkinin çok köklü olduğunu gösterdi. Üç aydan fazladır, peş peşe yürüyüş yapıldı. Katılanlar en az iki hafta, belki bir aydan fazladır mücadelede ve grevlerde.
Hükümet yürüyüşü, etrafı kırıp döken, Necker hastanesi girişindeki camı kıran birkaç yüz maceracının eylemine indirgemek istedi. Böylece bütün emekçilere hakaret ediyor. Amacı bütün hareketi karalamak, hedef şaşırtmak ve emekçilerin büyük çoğunluğunun yasaya karşı olduğunu gizlemek. Hükümeti asıl rahatsız eden; emekçilerin karşı oluşu. Emekçileri, yasanın onlar için yararlı olduğuna ikna edemediğinden, şimdi tehdide, şantaja, karalamaya başvuruyor.
Hükümet, büyük medyanın desteğiyle birlikte rafineri ve demiryolu grevcilerine saldırı kampanyası yaptı: Ülkeyi rehin almakla, sel baskınlarından zarar görenlerle dayanışmada bulunmamakla, Avrupa Futbol karşılaşmalarını sabote etmekle suçluyor. (*) Her tür saldırıyı yapmaktan çekinmedi ve emekçilerin grevlerini “sosyal terörizm” olarak karaladı.
Hükümet, CGT’yi tüm olup bitenlerden, hatta şiddet olaylarından sorumlu tutuyor. Örneğin Başbakan Valls yüzü bile kızarmadan, cihatçıların, polis çifti öldürülmesini öne sürüp, yürüyüşleri yasaklama tehdidini gündeme getirdi. Bu gibi yöntemlerle emekçileri susturacağını sanıyorsa yanılıyor!
El Khomri Yasası, hükümetin nasıl işçi düşmanı bir siyaset izlediğini gösteriyor. Sosyalist olduğunu iddia eden hükümet, emekçilere karşı ne kadar nefret dolu olduğunu açıkça gösteriyor. Başbakan Valls, Sarkozy’i taklit ediyor; hatta onu geçti.
Valls’ın yürüyüşü yasaklama isteği, sadece bir tehdit değil, emekçileri susturmak için baskıyla fikir özgürlüklerini de sınırlayacak ortamı hazırlamaktır.
Sosyalist Parti, yürüyüşleri ve grevleri, kanlı baskıyla bitirmekten çekinmiyor ve bu ilk değil. 1948’de zamanın Sosyalist içişleri bakanı Jules Moch, grevdeki madencilere karşı orduyu kullanmıştı ve altı madenci katledilmişti. Greve katılan 300 bin madencinin binden fazlası, haklarını savundukları için hapse mahkum edilmişlerdi. O tarihi ortamda yani Soğuk Savaş’ın başladığı dönemde hükümet bunu yapmıştı. CGT’ye ve komünistleri hedef alan yoğun bir kampanya sürdürmüştü.
Ortam henüz bu seviyeye gelmedi. Valls şimdilik küfür ve tehditle yetiniyor. Bunlar bile kabul edilemez. Saldırılar, emekçileri korkutamaz. Sürdürdükleri, mücadeleye ve yürüyüşlere katılmada daha da kararlı kılabilir.
Yüzbinlerce emekçi, son üç ay içerisinde şu veya bu şekilde harekete geçip varolduklarını, ısrarlı ve haklarını korumakta kararlı olduklarını gösterdi. Hareket geçenler, emek dünyasının sadece bir parçası. Hükümet ve onun borazanlığını yapan medya, devamlı, mücadele eden emekçilerin “azınlık” olduğunu tekrarlıyor. Ancak bu azınlık, emekçilerin çoğunluğunun sempatisine ve desteğine sahip. Çünkü onlar, bütün emekçilerin çıkarlarını savunuyor. Emek dünyasının öfkesini ifade ediyorlar.
Bu öfke, cumhurbaşkanı Hollande’ın emek dünyasına karşı yaptığı birçok ihanetin birikimi. Hollade, patronlara milyarlarca avro hediye etti. Pazar günü çalışmasını emekçilere dayattı. Bugün Valls ve içişleri bakanı Cazeneuve, her gün yaptıkları saldırılarla açıkça emekçilerin düşmanı olduklarını ortaya koyuyorlar.
Şimdi eylemler, El Khomri İş Yasasının da önüne geçti; işçi sınıfının onurunu koruma mücadelesine dönüştü. Patronların tüm uşaklarına karşı mücadeledir. Emekçileri susturamayacağını gösteren eylemdir. Verilecek en iyi cevap, yürüyüşlere kitlesel katılmak olacak. LO (24.06.2016)
(*) Mayıs ayının sonunda yaklaşık 10 gün süren aşırı yağış, son 60-70 yılın en yoğunu oldu. Paris ve çevresine büyük zarar verdi.