Sinif Mucadelesi

Sosyal haklara karşı olan bir yasa

Perşembe 12 Mayıs 2016

Fransa’da işsizliği azaltma iddiasıyla hazırlanan iş yasası, aslında işçi sınıfına karşı sağcı Sarkozy hükümetinin bile cesaret edemediği bir saldırı.

Bu iş yasası bir sürü önemli ve önemsiz yasayı kapsıyor ve esas amacı emekçilerin mevcut bazı haklarını yok edip işçi sınıfını, kendisini sömürenlere karşı güçsüz kılmak. İş kanunu uzmanları buna “kuralların değişmesi” diyor.

Bu şatafatlı deyimin arkasında, herkesin kolayca anlayabileceği, bir gerçek var. Yüz yıldan fazladır, ücretlilerin haklarını açıkça belirten bir yasal düzen var. Aynı şekilde bir iş kolundaki, büyük ve küçük işyerlerinde, emekçilerin haklarını somut olarak belirten toplu sözleşmeler mevcut. Yani toplu sözleşmeler çerçevesinde somut olarak belirlenen haklar herkes için geçerli ve hiçbir yasa bu hakların gerisinde kalamaz.

Yasalarla belirlenin bu hakların bazılarına daha önce ufak tefek saldırılar yapılmış olsa da, El Khomri (çalışma bakanının ismi) yasası ile bu hakların büyük çoğunluğu sıfırlanacak. Yani artık yasa veya toplu sözleşmeler bir işçinin azami hakları olacak ve artık patronlar, istedikleri gibi, keyfi, her işyerinde farklı olarak, emekçilerin haklarını düzenleyebilecek.

Böyle bir uygulama maddi açıdan büyük yıkım getirecek ama belki de işin daha feci olan tarafı, hem ahlaki hem de sınıf bilinci açısından büyük hasarlar yapacak olmasıdır. Şu anda iktidarda bulunan Sosyalist Parti yöneticisi erkek ve kadınlar, patronlara böyle bir hizmet vermek istiyor.

Evet bu yasa ile patronlar, iş yasasındaki kuralları uygulamak zorunda kalmayacak. Çünkü her patron, bir fabrikada veya bir hizmet şirketinde olsun, kendisinin belirlediği, işyeri yasasını uygulayacak. Sonuçta patronlar, her türlü şantajı, tehdidi kullanıp emekçiler arasında rekabet yaratacak.

Bu gibi saldırılar, uygulanmaya başlamış olsa da, yeni yasa ile saldırılar, kıyaslanamayacak seviyede artacak. Bir patron, fabrikasını kapatmak tehdidinde bulunduğunda, rekabet etme iddiasını öne çıkarıp, artık yarışamayız deyip şunu rahatlıkla söylüyor: “Siz bana pahalıya mal oluyorsunuz, eğer ücretlerinizi düşürmeyi, ödenekli izin sürelerinizi azaltmayı, ücretlerinizi zamanında almamayı kabul etmezseniz, sizi kapı önüne koyarım.”

Zaten şimdiden bazı patronlar, mevcut yasalara rağmen, bu gibi iddiaları öne sürerek bir sürü hakkı çiğniyor. Örneğin Mercedes’in, Hambach’taki Smart fabrikasında bu gibi hak ihlalleri yapılıyor. Bazı büyük patronlar, uzun zamandan beri gerek otomotiv sektöründe gerek posta hizmetlerinde bu gibi şantajlardan çekinmiyor. Yeni yasa, bu patronlara çok daha cesaret verecek ve onlar da yasaların getirdiği engelleri takmayacaklar.

İşçi sınıfı hareketi var oluşundan beri sürekli olarak, ortak çıkarları etrafında birleşmek ve de ortak mücadelenin herkes için gerekli olduğu fikrinde birlik oluşturmak için uğraştı. İşte bu ortak sınıf bilinci, işçi militanlarının ortak talepler ileri sürerek verdikleri kavgalar sonucu oluşturuldu.

Bu açıdan verilecek en anlamlı örnek 8 saatlik iş günü hakkının elde edilmesi için aynı zamanda, sınırların ötesinde, bütün kıtalarda, ortak mücadele edilmesidir. Fransa’da, Haziran 1936 genel grevi sayesinde toplu iş sözleşmeleri ve sosyal haklar, emekçilerin hep birlikte yürüttükleri mücadele ile elde edilmişti.

Emekçi haklarının her işyerinde, ayrı belirlenmesini istemek, bunun için patronlarla iş birliği yapmak, emekçilerin haklarının ellerinden alınmasına yardımcı olmak ve de kapitalizmin ortaya çıktığı dönemde dayattığı orman kanunlarına geri dönmek demek. Böyle bir şeye asla izin verilmamali.

Gece Ayakta, çelişkili bir hareket

Paris’teki Gece Ayakta girişimleri, İş Yasasına karşı 31 Mart’ta gerçekleşen genel mücadele hareketinin akşamında, Cumhuriyet Meydanın işgali ile başladı. O günden beri yüzlerce ve bazen de binlerce kişi gelip bu meydanda tartışıyor, genel toplantılar tertipliyor, konferanslara katılıyor, düzen karşıtı filmler izliyor, kendi aralarında konuşuyorlar…

Bu gibi girişimler başka kentlerde de görüldü. Cumhuriyet Meydanı birkaç defa polis tarafından boşaltılsa da, akşamları yine işgal edildi.

İşgale katılım oldukça sınırlı olsa da, medya, bu yasaya karşı yapılan ve yüz binlerce kişinin katıldığı eylemleri, gençliğin, sendikaların örgütlediği kitlesel yürüyüşleri ve bir sürü işyerlerindeki grev ve eylemleri ön plana çıkarmayıp daha çok işgali ön plana çıkardı.

Gece Ayakta hareketi şu ana kadar temel olarak öğretmenler, öretim görevlileri, tiyatro ve sinema çevreleri, genç liseli ve üniversite öğrencilerden oluşuyor. Bu hareketin başını çekenlerden biri, Merci Patron filminin yapımcısı Francois Ruffin, katılımcıları şöyle tarif etti: “Cumhuriyet Meydanını işgal edenler, genellikle benim ait olduğum sınıftan. Bunu bir ön yargı veya aşağılama anlamında değil, güvenceli konumları olmayan küçük burjuvalar olduğuna vurgu yapmak için söylüyorum.”

Hükümetin uyguladığı siyaset ve İş Yasası ile buna benzer olumsuz uygulamalardan dolayı tepkili olan bu çevreler, var olan protesto hareketine kendi yöntemleriyle katılıp hükümetin projesine karşı çıkan harekete destek veriyorlar. Güzel bir şey!

Partilere tepkilerden siyasi harekete tepkiye

Ancak Gece Ayakta hareketi, emekçilerin çıkarlarına zıt olan fikirleri de savunuyor. Tartıştıkları konular, İş Yasası, olağanüstü hal yasası, çevre sorunlarından tutun da Anayasanın yeniden yazılmasına kadar bir sürü konuyu gündeme getirse de, tüm partilere ve örgütlere ve de yenilik gerekli iddialarıyla tüm siyasetlere karşı çıkıyor. Gece Ayakta’nın yaptığı tartışmalarda, bir partiye bağlı olduğunu söylemeye veya somut siyasi bir fikir belirtmeye kesinlikle izin verilmiyor. Toplumun değişmesi gerektiğine değinildiğinde, bu konuda tek söylenen şey; herkes her şeyi yeniden icat edecek.

Şimdiye kadar iktidara gelen farklı partiler veya iktidara gelmeyi hayal edenler, kapitalistlerin çıkarlarına hizmet ediyor ve bu yüzden, insanların midelerinin bulanması gayet normal. Sömürülenler için örgüt ve parti mutlaka gerekli. Tüm mevcut partiler, burjuvaziye hizmet ediyor. Halbuki emekçilerin bir tane bile öz partileri yok. Parti fikrine tümüyle karşı çıkmanın somut anlamı şudur; sömürülenlerin kendi siyasi çıkarlarını savunacak bir parti oluşturmasına karşıyız.

Burjuvazi bir sürü kurum, patron örgütü, devleti ve hatta ekonomisi ile toplumu hakimiyeti altında tutuyor. Örgütlere ve siyasete karşı olmak, kesinlikle burjuvazinin hakimiyetine karşı bir tehdit değil. Hatta şu anda iktidarda olan çevrelere karşı da tehdit değil. En çok yıpranmış siyasetçiler bile “düzeni” ve siyasi partileri eleştiren laflar edip kendilerini yeniden değerli göstermeye çalışıyor.

Örneğin yıpranmış bir sürü çevreci, muhalif sosyalist partili lider veya Melanchon (Sol Muhalefet Partisi), Pierre Laurent (Komünist Parti) liderleri, Gece Ayakta’yı bir veya birkaç defa ziyaret edip bu hareketin onları da temsil ettiği imajını yaratmaya çalıştılar. Hatta sağcı Cumhuriyetçiler Partisi liderlerinden biri olan Nathalie K. Morizet, hiç çekinmeden şunu söyleyebildi: “Cumhuriyet meydanına gitmeli” oradaki “sorunları gündeme getiren kuşakla görüşmek” gerekli gibi laflar edip, “şu anki siyaset biçiminden memnun olmadığını” da söyleyip, neredeyse tüm bu olanlar onun da meşguliyeti gibi bir intiba yaratmaya çalıştı.

Reformizmi aklamaya gerek yok!

Eğer Gece Ayakta hareketi, siyaset karşıtı temelde büyüyüp bir kitle hareketine dönüşürse, olsa olsa reformist bir hareket olacak ve de “yeni” bir şeymiş gibi piyasaya sürülecek. Sonuç olarak, burjuva partilerin eski uygulamalarını, yeni diye sunacak. 2011 yılında İspanya’da, “Öfkeliler” hareketi kitleleri harekete geçirdi ve sonunda da reformist bir parti olan Podemos partisini kurdu ve şu sıralar hükümete katılmak için pazarlık yapıyor. İşte bundan ders çıkarmak gerekiyor.

Aslında Gece Ayakta hareketi, emekçilere hitap eden bir hareket değil. Çünkü emekçiler, gündüz işyerlerinde çalışıp tüm gece farklı konularda yapılan tartışmalara katılabilecek bir konumda değiller. Emekçiler, patronların ve hükümetin leyhine olan güç dengesini değiştirmek için sadece işyerlerinde, yaşadıkları semtlerde bir araya gelip harekete geçme olanağına sahip.

Diğer yandan, sömürülenler için gerekli olan partiyi inşa etmeli; bu parti, emekçilerin ortak çıkarlarını savunmalı, yani siyasi çıkarlarını savunan bir parti olmalı. Bu parti, burjuvazinin çıkarlarını savunan dolaplara ve düzenbazlıklara katılmamalı; emekçilerin çıkarlarını savunacak hedefler oluşturup, bunların gerçekleşmesi için işçi sınıfının mücadelelerine gereken azami katkıyı yapmalı. Gerçek bir toplumsal dönüşümü, yani toplumsal bir devrimi ancak ve ancak devrimci bir komünist parti gerçekleştirebilir. LO (08.04.2016)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2016  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 215 - 6 Mayıs 2016  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?