Sinif Mucadelesi

Ekonomik kriz karşısında emekçiler ne yapmalı?

Pazartesi 15 Eylül 2008

Bir iş sahibi olma şansına sahip olan emekçiler bile, ama özellikle işsizler ve emekliler yaşam şartlarının sürekli kötüye gittiğini görüyor. Hepimiz, hayat pahalılığı sonucu, gıda, gaz, elektrik ve kira zamları sonucu durumumuzun gittikçe kötüye gittiğini görüyoruz. Buna bir de SSK’ya yapılan saldırılar ekleniyor.

Yoksulluk niçin artıyor?

Düzenli bir işi ve her ay gelen ücreti olanlar için bile zamlar dayanılmaz.

İşi olup da ev kirası ödeyemeyen insan sayısı her geçen gün artıyor. Bugün, bu durumdaki insan sayısı bir azınlık olsa da, her hangi bir kişinin çok kısa bir sürede fakirliğe ve sonra da sefalete çok çabuk sürüklenebileceğini herkes biliyor. Aslında bütün emekçiler yavaş yavaş yoksulluğa sürükleniyor.

Bunun nedeni açık: Patronlar, özellikle de büyük patronlar, yıllardan beri ve hükümetlerin yardımıyla emekçilere karşı acımasız bir savaş sürdürüyor. Patronlar, elde ettikleri devasa kârı, yatırımlara yönlendirmiyor. Gittikçe daha az emekçiyi daha çok çalıştırarak, daha çok kazanç peşindeler. Daha az ücret ödeyip, daha çok kâr ediyorlar. Emekçiler onlara istediği kazancı getirmeyince de işten atıyorlar.

Şimdi hükümet, devlet kasalarının boş olduğunu, kitlelere bir şey veremeyeceğini söylüyor. Bu, belki de doğru ama şunu söylemeyi unutuyorlar: Yıllarca devlet kasasından aldıkları milyarları patronlara aktardılar. Eğer bunu yapmamış olsalardı, bu parayla yoksulların vergilerini, benzin ile motorine uygulanan vergileri azaltabilirlerdi.

Hükümetin yaptıkları bizlere toplumsal gerçekliği unutturmamalı. Herkesin tek başına yaşadığı felaketin arkasında genel nedenler var. Bunlar, ekonomik hayatın yani üretimin ve zenginliklerinin dağılımının çok sınırlı ellerde, yani büyük sanayi ve mali gurupların ellerinde toplanmış olması ve tek amaçlarının kâr etmek olmasından. Büyük gurupların bir çoğunun yönetim kurullarının hükümetlerden çok daha fazla yetkisi var. Örneğin istedikleri gibi bir fabrikayı kapatmak veya üretimi başka yerlere taşımak gibi. Tabii ki, bunun sonucunda bir kent veya bir bölge, felakete uğramış gibi olur. Bu kararları toplumun veya kitlelerin hiç bir denetimi ve gerekçesi olmadan alabiliyorlar.

İpleri çekenler

Bu ekonomik düzen, "özgür şirketler" temeline dayanıyor, yani zenginler alın terleriyle geçinmek zorunda olan emekçileri sömürme hakkına sahip. Milletvekilleri ve hatta hükümetin çok sınırlı yetkisi var. Çünkü bu sermaye düzeninde gerçek iktidar ve yetki, büyük sermayedarların ellerinde. Siyasi yöneticiler onların istekleri dışına çıkmak isteseler bile -zaten bunu yapmak istemiyorlar- bunu yapabilecek konumları yok!
Çok güçlü olduğu iddia edilen hükümet, bir çok olayın da gösterdiği gibi emekçilerin öfkesinden çok korkuyor.

Hükümet, patronların emirleri doğrultusunda kitlelere benimsemedikleri kararları dayatıyor, sağlık alanında sigorta kapsamındaki hizmetleri kapsam dışına çıkarılması, grev hakkına sınırlama getirilmesi, neredeyse kadrolu bütün istihdamı kaldırıp yerine geçici statüde personel çalıştırması, patronların istediği çalışma saatlerini dayatmak için yasal çalışma süresinin belirleyen yasaların değiştirilmesi gibi.

Siyasetçiler bir yandan burjuvazinin çıkarlarını kayıtsız şartsız yerine getirmekle yükümlü ama diğer yandan, bunları uygularken fazla tepkiye yol açmamaları gerektiğinin bilincindeler. Yani bunu, kitlelerden tepki gelmeyecek şekilde yapmaya çalışırlar. Patronlar da emekçilerin öfkesinden çok korkuyor. Çünkü bunun onlara çok pahalıya mal olabileceğini biliyorlar. İşte bu nedenle patronlar, siyasetçileri kitlelerin tepkisini engellemek için görevlendiriyor.

Emekçilerden korkuyorlar

Hükümet, solun siyasi partileri veya sendika yönetimlerinden korkmuyor. Onların çekindiği, hoşnutsuzluk ortamında, emekçilerin herhangi bir kesiminden gelebilecek ani bir patlamanın genel bir hoşnutsuzluğa yol açması.

Geçmişte elde edilen belirli toplumsal haklar bazen seçim yoluyla oldu ancak temel hakların büyük çoğunluğu ya mücadeleler yoluyla ya da mücadele tehdidini kaldırmak için elde edildi.

Büyük sermaye, ekonomiyi istediği gibi yönetme hakkına sahip olsa da, ekonomi çarkını döndürenler kol ve kafa emekçileri. Bankalarda bütün işlemleri emekçiler yapıyor. Elektriği üreten ve dağıtımını üstlenen, trenleri çalıştıranlar yine emekçiler. Hatta devlet makinesini bile çalıştıranlar bakanlar değil emekçiler! Topraktan çıkan bütün madenleri veya toprağın işlemesi için gereken her şeyi yine emekçiler yapıyor. Ülkede bütün mal üretimi yine emekçiler tarafından yapılıyor. Diğer ülkelerden limanlarına veya havaalanlarına gelen bütün ürünleri yine emekçiler karşılıyor. Ülkede üretilip ihraç edilen ürünlerin tümünü de yine emekçiler gönderiyor.

Tüm emekçiler öfkelenip işi bıraktıklarında, kapitalistler hiçbir şey yapamaz.

Eğer bir grev veya bur yürüyüş, tek bir işyeriyle sınırlı kalırsa, işveren ceza uygulayabilir veya devlet ona yardım etmek için polis gönderebilir. Ama 25 milyon emekçinin yaptığı işleri, ne polis ne de asker üstlenebilir. Çünkü bu baskı güçlerinin bu işleri ne yapabilecek ehliyeti ne böyle bir istekleri ne de niyetleri var.

Emekçiler kendilerini savunabilir ve savunmalı

Emekçiler hep birlikte harekete geçip güçlerini kullanırlarsa, burjuvaziyi ve siyasi iktidarını korkutup geri adım attırabilir. Üretimi durdurup, büyük patronların kârını tehlikeye atabilecek olan çalışan emekçilerdir. Bunu yapmakla aynı zamanda emeklilerin ve işsizlerin de haklarını savunabilirler. Bütün emekçiler, yarının emeklileri ve hatta potansiyel işsizleridir.

Patronların ve hükümetin emekçileri, çalışanlar ve emekliler, işi olanlar ve işsizler, kamu emekçileri-özel sektör emekçileri, büyük işyerlerinde çalışanlar (onların mücadele edebilme konumları daha sağlamdır)-küçük işyerlerinde çalışanlar şeklinde bölmesine izin vermemeliyiz.

Tabii ki, en güçlü sendika bile düğmeye basarak milyonlarca emekçiyi aniden greve ve yürüyüşlere sürükleyemez. Ama en kararlı emekçilerle hareket ederek, diğerlerini etkileyip, adım adım bütün emekçilere güven vererek, sonraki mücadele aşamalarının zeminin hazırlayabilir.

Sendika yöneticileri bunun tam aksini yapıyor. Emekçiler mücadeleye daha geçmeden mümkün olduğu kadar mücadeleleri bölüp dağıtıyorlar.

Geçmişte yaşanan en büyük grevler, önceden kimsenin ne öngörebildiği ne de karar verdiği grevlerdi. Buna rağmen hızla bütün işçi sınıfına yayıldı. Bu, tepeden alınan bir kararla olmadı.

Belirli bir ortamda, bir işyerinin bile greve başlaması grevin bütün işyerlerine yayılmasına yol açabilir. Böyle bir yayılmanın gerçekleşmesi bilinçli grevci işçilerin mücadeleleriyle daha da kolaylaşır. Grevci işçiler eğer isterlerse, komşu fabrikalardaki veya bütün bir sanayi bölgesindeki diğer emekçilerle ilişkiye geçerek onları da eyleme sürükleyebilir.

Dayatmamız gerekenler

Emekçiler, kârın artması için kendilerini sefaletin sonuna sürüklenmesini kabul etmemeli. Bakanların yalanları artık gittikçe zenginlerin çok daha zengin olduğunu ve kitlelerin çoğunluğunu oluşturan emekçilerin her geçen gün yoksullaşıp yaşamlarını sürdürmekte zorluk çektiği gerçeğini saklayamıyor.

Eğer, bir patlama olup emekçiler bütün işkollarını kapsayacak bir şekilde sokaklara dökülüp genel greve giderse, biz emekçiler, taleplerimizi ön plana çıkarmalıyız. Öyle ki, genel grevin baskısı sonucu patronlar sağ ellerliyle verdiklerini sol elleriyle geri alamasın. Bunu gerçekleştirebilmenin tek yolu, kitlenin denetimi, yani bütün işyerlerinin hesaplarının tamamen denetim altına alınmasıdır. Bu, hesapların her gün denetlenip, paranın nereden geldiğini, nereye gittiğini, ne için kullanıldığını, neyin hedeflendiğini denetleyip kitleleri haberdar etmekle olur.

Bugün patronlar, zenginler ve uşakları siyasetçiler zafer edalarına büründü. Emekçilerin durumu ise, çok kötü. İşte bu ortamda morali bozulmamış kadın ve erkekler pes etmeyip, başkaldırıp geleceğin boyun eğmeyenlere ait olduğunu göstermeli.

Dayanışma, toplumsal mücadele değerlerine hala güvenen kadın ve erkeklerin var olduğunu ve kendilerini, haklarını savunarak bütün sömürülenlere cesaret verip, onları da harekete geçirerek toplumu dönüştürebileceğimizi göstermeliyiz. Bir kişi, tek başına toplumun gidişatını değiştiremez. Ama her kişi bu yönde yapılacak bir mücadeleye katkıda bulunup, bunu olanaklı kılabilir. Küçük dereler, büyük ırmakları oluşturur ve bunlar da önlerindeki bütün engelleri silip süpürür.

Mevcut düzenin bir sömürü düzeni olup kâr ve rekabet temellerine dayandığını ve bu düzenin insanlığa hizmet etmediğini ve yıkılmasının mümkün ve gerekli olduğuna inanan kadın ve erkeklerin ayakta durduğunu göstermek mutlaka gerekli. LO(Haziran 08)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2008  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 123 - 5 Eylül 2008  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?