Mücadele yolunu denemeli
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan resmi hesaplara göre Türkiye’de aile bireylerinin aylık ortalama geliri bir önceki yıla göre %9,8 artarak; 1.104 liradan 1.212 liraya çıktı (Yıllık 13.250 liradan 14.553 liraya yükseldi).
57 milyon civarında insan, sadece ücret-maaş, emekli aylığı, topraktan kazandığı ya da sosyal yardım geliri ile yaşıyor. Yani bireysel denilen gelir miktarı, aslında çoğu emekçi ailesinin toplam geliri. O halde rakamları şişiren nedir? Çalışmadan, başkasının ürettiği zenginliğe el koyarak yaşayan 3-4 milyon civarındaki irili ufaklı her türden patronun “geliri” bunu sağlıyor.
Eğer böyle olmasaydı, 10 milyonu aşkın insan yoksul, daha fazlası 30 milyon insan “yoksun” olarak gösterilmezdi. Toplamda 40 milyonu aşkın insan evinde “sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçevesi ve ısınma sorunu” var. Nüfusun, yarısından fazlasının konut alımı ve masrafları dışında taksit ödemesi ve borcu var, bir hafta tatil yapamıyor, sağlık gibi beklenmedik harcamaları karşılayamıyor.
Bu rakamlar, soruları değiştirerek, yoksul sayısını yarı yarıya azaltan devletin istatistik kurumunun gizlemedikleri. Üstelik ne artan dövizin, ne de artan işsizliğin etkileri eklenmeden.
Patronlardan siyasetçilere, sözde ekonominin uzmanlarına kadar, utanmadan övülen, özlenen ve sürmesi istenen ekonomik başarının emekçilere getirdikleri bunlar. Patronların kasaları şişirmek için ücretlerin satın alma gücü yerinde saydı, çalışma saatleri tavan yaptı, iş güvenliği, iş güvencesi kalmadı.
Şimdi hem iktidar hem de muhalefettekiler, emekçilerin gözünü boyamak için daha önce ekonomik gerçeklere uymaz dedikleri asgari ücrete, emekli aylıklarına artış vaat ediyorlar. AKP döneminde emekçiler, birkaç yılı geçmeyen ekonomik iyileşme için birçok çalışma, sendikal haktan taviz vermeye razı oldu. Sonuçta emekçiler hem geçmişte sahip olduğu hakları kaybetti hem de eskisi gibi yoksulluğa, tüm gücüyle çalıştığı halde yine yoksulluğa mahkum ediliyor. (29.09.15)