Sinif Mucadelesi
İngiltere

İşçi Partisinin lideri Jeremy Corbyn, Çipras’ın İngilizi mi?

Pazar 11 Ekim 2015

İşçi Partisi’nin “sert” sol olarak bilinen kanadının üyesi Jeremy Corbyn, İngiliz siyasilerine duyulan hoşnutsuzluk ortamında, partinin lideri olarak seçildi. Ayrıca seçimi, yarım yüzyıldan fazladır görülmemiş bir biçimde, ilk turda, en yakın rakibinin üç katı kadar daha fazla oy alarak kazandı.

Geçen haziran ayına kadar, hiç kimse bu zaferi tahmin edemiyordu. İşçi Partisi’nin 232 milletvekilinin bir düzinesi tarafından desteklenen Corbyn, alışılagelmiş dışardan biri olarak görünüyordu. Corbyn’nin ayırt edici özelliklerinden hiçbiri, tutum ve davranışları da, zaferinin öngörülmesini sağlamıyordu. Sendikanın eski daimi görevlisi olan ve Londra’nın bir banliyösünden 1983’den beri milletvekili seçilen Corbyn, hiçbir zaman partinin önde gelenleri arasında olmadı. En fazla, siyasi çevreler tarafından, kendi partisi tarafından yapılanlar da dahil, emekçileri hedef alan saldırılara karşı olmasından, barışçı tavrından ve yoksul ülkelerin emperyalizm karşıtı hareketlerine duyduğu sempatiden dolayı tanınıyordu.

Corbyn, partinin diğer ileri gelenleri ve özellikle de Blairizm’le eğitilen üç rakibi için orjinal ve kaprisli davranışlarıyla tuhaf bir adaydı. Bunlar Corbyn’in önerdiği, kemer sıkma politikasına son verilmesi, enerji ve demir yollarının yeniden devletleştirilmesi, bankaların millileştirilmesi, zenginlerin ödedikleri vergilerin arttırılması ve spekülatörlerden çok halkın yararına olan, piyasaya para sürülerek finanse edilecek geniş bir devlet yatırımları programının uygulanması gibi önlemlerle alay etmekten de geri kalmıyorlardı.

Sonuçta rakiplerinin bütün bu küçümseyici alayları sadece, Corbyn’nin, İşçi Partisini destekleyen yandaş ve üyelerinin giderek artan sempatisini kendi üzerine çekmesini sağladı. Bu insanlar, Corbyn’de, son yıllardaki askeri maceraları desteklemekten çekinmeyen ve Cameron’un sosyal güvenlik sistemine karşı saldırılarına muhalefet bile etmeyen, “olumlu” bir kemer sıkma politikası şampiyonu olan partinin bütün politikacılarının aksine, halka karşı olmayan, farklı bir siyasetin temsilcisini görmek istediler.

Parti aygıtı, haziran ayının ortasına doğru paniklemeye başladı. Kamuoyu yoklamaları, Corbyn’nin lehine bir ok hızıyla yükselişi işaret ederken, onbinlerce sempatizan, 2014’de uygulamaya konan, isteyen herhangi birinin 5 avro civarında mütevazi bir para ödeyerek üye olabileceği ön seçimlerden yararlandı. Birçoğu medya tarafından desteklenen İşçi Partisi’nin ileri gelenleri, “İşçi Partisi’nin lider adayı Corbyn’ne beklenmedik hayranlığa” karşı boşuna kampanya yürüttüler, hiçbir işe yaramadı. Hayali bahanelerle geçici üyeliklerin bir kısmının iptal edilmesi de bir işe yaramadı.

Toplam olarak, kulanılan oyların 250 binden fazlası Corbyn içindi: Asıl üyelerin %50’ye yakınını yani 121 bin 751 üye, geçici üyelerin %84’ü yani 88 bin 449 üye ve sendika gibi partiye bağlı herhangi bir örgüt aracılığıyla üye olanların %57’si yani 41 bin 217 üye.

Corbyn’in seçilmesine, birçok emekçi tarafından sempatiyle bakılsa da, işçi sınıfına yıllardan beri hakim olan yılgınlık havasındaki herhangi bir değişikliği yansıtmıyor.

Öncelikle bu seçimlere katılanların çoğunluğu küçük burjuvalar, halen öğrenci olan ya da diplomalı gençlerdi.

Ayrıca, seçimlere katılım oranının, asıl üyeler arasında %85, geçici üyeler arasında %92 olmasına karşın, sendika gibi bir örgüte bağlı olarak katılanların oranı %45 olması, anlamlı ve önemliydi.

Dahası, Corbyn kendisini, partisinin şimdiye kadar uyguladığı siyasete radikal olarak muhalif bir politikanın şampiyonu olarak sunsa da, hedeflerini gerçekleştirmek için bu aynı partiye güvenip dayanmayı öneriyor. Sanki bir asırdan beridir emekçilere karşı burjuvazinin işlerinin yönetimine katılan İşçi Partisi’nin doğasını, bilinmeyen bir mucizeyle aniden değiştirecekmiş gibi!

Aslında liderlik pozisyonu ya da samimiyeti ne olursa olsun, Corbyn, partisinin “yasallığı” içinde kaldığı sürece sadece sınırlı bir hareket özgürlüğüne sahip olacak. Parlementodaki politikasına bir ölçüde karar verebilse de, Kongre tarafından seçilen ve bileşimi aygıt tarafından çok sıkı denetlenen Ulusal Yürütme Komitesi üzerinde hiçbir denetimi yok. Oysa partinin politikasına, son tahlilde işte bu komite belirleyici bir biçimde karar veriyor. Bir o kadar da güçlü sendika aygıtları üzerinde denetimi yok. Bu aygıtlar, bugün onu destekliyor ama yarın, kendi politikalarını dayatmakta tereddüt etmeyecek ve bundan da herhangibir rahatsızlık duymayacaklar. Oysa işçi sınıfını, yıllardır maruz kaldığı saldırılar karşısında en ufak bir karşı saldırı önermekten geri durarak silahsızlandıranlar, bu sendika aygıtlarıdır.

Demek ki Corbyn, çok fazla sonuçları olmayan sembolik jestlerin ötesinde, dün olduğu gibi bugün de burjuvazinin emekçilere karşı çıkarlarını korumak için sahip olduğu bir alet, bir araç olarak kalacak. Farklı olması için Corbyn’nin, emekçilere, kararlı ve korkusuzca, fabrikalarda harekete geçmeleri ve sokağa inmeleri için çağrı yapması gerekiyor. Ancak Corbyn oldukça radikal görünse de, konuşmalarında kullanılmayan tek bir ifade var; o da sınıf mücadelesi. LO (16.09.2015)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 208 - 2 Ekim 2015  Site yaşamını izle Uluslararası Gündem   ?