Sinif Mucadelesi

Suruç’taki vahşetin arkasında kapitalizmin kokuşmuşluğu var!

Pazartesi 17 Ağustos 2015

Suriye sınırındaki Urfa’nın bir ilçesi olan Suruç, Urfa’ya 38 dakika, Suriye’deki Kobane’ye 14 dakika uzaklıkta.
Kobane’nin IŞİD’den kurtarılmasının yıl dönümünde, ESP (Ezilenlerin Sosyalist Partisi – Kürt mücadelesi çevresinde siyaset yapıyor ve seçimde HDP’yi destekledi) gençlik örgütü SGF (Sosyalist Gençlik Federasyonu), Kobane’ye eğitim ve tıbbı yardım amaçlı bir gezi örgütledi.

Türkiye’nin farklı illerinden gelen 350 kişinin katıldığı bu etkinliğin başlangıcı sırasındaki “canlı bomba” saldırısı sonucunda 32 kişi öldü, 104 kişi yaralandı. Ölenlerden birinin “canlı bomba” olduğu kesinleşti, birinin de ona yardım eden olduğu düşünülüyor.

Bu katliam, Nusra Cephesi’nin yine Suriye sınırında başka bir il olan Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde, Mayıs 2013’te gerçekleştirdiği 53 kişinin öldüğü, 100’den fazla insanın yaralandığı iki bombalı saldırının ardından ikinci büyük katliamdır.

İki büyük katliam arasında da, ölüme yol açan birçok saldırı yaşandı. Özellikle geçtiğimiz temmuz ayının başındaki genel seçim sürecinde, HDP’ye yönelik saldırılar yaptı.

HDP’nin seçim öncesi son mitingi olan ve çok büyük katılımın olduğu mitingde, arka arkaya iki bomba patlatıldı; 4 kişi öldü, yine 100’ün üzerinde yaralı vardı. O dönem, bu bombalamanın, mitingde kargaşalık yaratması ve çok daha fazla insanın ölmesiyle Kürtleri kışkırtmak ve çatışma yaşanması nedeniyle seçimin ertelenmesini sağlamaya amaçladığı sıkça konuşuldu. Hatta, patlamayı protesto edenlere polis aracı TOMA’ların saldırması, polisin böyle bir duruma hazırlık yaptığının işareti olarak ifade edildi. Ancak beklenen olmadı. Kürt halkı sağduyulu davrandı.

Seçimin ertelenmesi, şüphesiz, “seçilmiş” cumhurbaşkanı olan Erdoğan’a yarayacaktı. Olağanüstü durumu bahane ederek, kendi partisini de ezerek, tek yönetici olacaktı. Bugün de bunu hedeflediğini söylemek mümkün.

Ancak esas önemli olan, Diyarbakır bombacısının, ailesinin ihbarı nedeniyle poliste kaydının olduğu, hatta bir gün öncesinde, kaldığı otelde polis tarafından ziyaret edildiğinin ortaya çıkmasıdır. Şimdi hapiste yargılanmayı bekleyen bu genç, medyanın baskısı sonucu tutuklandı ancak, başka hiçbir araştırma yapılmadı. Sonuçta bugün, Suruç bombacısıyla tanıştıkları, Suriye’de birlikte savaştıkları, ortaya çıktı. Üstelik o da poliste kayıtlı.

Tüm bu bilgiler, polis ya da MİT zafiyeti, sınır ihlali veya söylenen başka bir gerekçe değil, açıkça devlet desteğiyle veya görmezden gelinmesi yoluyla yapılan yardımla tüm bu katliamların yapılabildiği anlaşılıyor.

AKP’nin kanlı Suriye siyaseti

Bugünkü durum ne bir sürpriz ne de birden bire ortaya çıkmadı. Erdoğan’ın önderliğindeki AKP hükümeti, güçlenen burjuvazinin kendine “İslamcı” diyen kesiminin büyük isteği ve desteği ile bugünkü durumu adeta kendi eliyle hazırladı.

Şimdiki başbakan, Dış işleri bakanı iken “komşularla sıfır sorun” siyasetini başlatmış, Erdoğan, Esad, Papandreu, birlikte eğlenmişlerdi. Türk burjuvazisi, Ortadoğu’ya açılmak, iş yapmak, bölgedeki inşaat ve petrol işlerinden pay istiyordu. İslamcı patronlar, bakanlarla Suriye’de özelleştirilen çimento fabrikalarını satın aldılar, büyük inşaat işlerine yatırım yaptılar. Katar’dan çıkan petrol, Suriye üzerinden Türkiye’ye getirilecek, işlenecek ve dünyaya satılacaktı. Suriye-Türkiye sınırındaki on binlerce dönüm toprak, mayından temizlenip büyük tarım çiftliğine dönüşmesi işine girişildi.

Tek eksik bıraktıkları, ABD, Rusya ve İran’ın onayını almaktı. Bir de elbette, herkes gibi 2008’de başlayan ekonomik krizi öngöremediler. Halkların isyanını ise zaten bilmek istemezlerdi.

Sonuçta, büyük emperyalist güçler devreye girince tüm planlar, buharlaştı. Erdoğan, kayıplarını geri almak için kendisini sıkıştıran burjuvazisi için tam tersine bir siyasete yöneldi. Şimdiki başbakanın “Komşularla sıfır sorun” siyaseti, “Şam’da namaz kılacağız” haline geldi.

Bundan o kadar emindiler ki, sınır illerinde “misafirhane” adı altında kamplar kurup Suriyeli “misafir” beklemeye başladılar. Hükumete bağlı basın, Suriye’nin üç ayda düşeceğini yazıp durdu.

Bu sınır kaplarında önce Türkiye’ye bağlı olduğu düşünülen Türkmenler, adından Özgür Suriye Ordusu, ardından El Nusra Cephesi militanlarına eğitim verildi, silahlandırıldılar ve çatışmaya gönderildiler. MİT aracılığıyla tırlar dolusu silah ve cephane, çantalar dolusu para akıtıldı.

Bugün Türkiye’nin güney komşusu, doğuda Irak değil Kürdistan, batıda Suriye değil IŞİD ve PYD’nin oluşturduğu yönetim. Buna rağmen hükumetin önceliği, sınırda bir Kürt devletinin kurulmasını önlemek! IŞİD, ancak ondan sonra geliyor! Hatta Esad yönetiminden bile daha sonra geliyor. IŞİD kuşatması altındayken Kobane’ye yardım gönderilmesi için Kürt illerinde, silahlı çatışmalara varan büyük gösteriler yapılırken Erdoğan, “Kobane düştü, düşecek” diyerek, nelere öncelik verildiğini ağzından kaçırmıştı.

Bugün, ADB’nin ve Avrupa Birliği’nin önceliğini IŞİD’e vermesi nedeniyle yaptığı baskılar sonucunda, hükumet pozisyon değiştirmeye yöneliyor. Ama hiç acelesi yok.

İşsizliğin ve yoksulluğun acı sonuçları

İki bombacı yetiştiren Adıyaman, Urfa’nın kuzey komşusu. 600 bine yaklaşan nüfusun olduğu ilde, resmi işsizlik oranı %15 ile Türkiye’de beşinci sırada. İşi olanların çoğu da mevsimlik tarım işçisi veya geçici, kaçak çalışıyor. Üniversite mezunu gençler, ya bütün gün kahvelerde oturuyor ya da 20-30 lira karşılığında hamallık yapıyor. Aynı zamanda intihar rekoruna da sahip olan Adıyaman’daki bu durum birkaç kez basına konu olmuştu. Şimdi tüm bu ortama, Suriyeli göçmenlerin etkileri ekleniyor.

Bir yanda, işsizlik; iyi kötü bir üniversite okusa bile gençlerin peşini bırakmayan işsizlik, düzenli bir yaşam kuramamanın dışında bir şey vermeyen Türkiye’nin kapitalist düzeni diğer yanda 5 bin dolar maaşla “cihatçı” olma gururu ve cenneti vaat eden radikal İslamcı örgütler var.

Son bilgiler, Adıyaman’a bini aşkın gencin cenazesinin geldiği yönündü. 750’si YPG saflarında, kalanı IŞİD ve benzeri örgütlerin saflarında öldü. Arkalarından bol sloganlı bir cenaze töreni veya camide dua töreni yapılıyor.

Devlet, tümüyle ölmeye gitmek isteyenlere hiçbir şekilde müdahale etmiyor! Bunun da ötesinde, gençleri kendini patlatacak, toplu katliam yapacak derecede vahşileştiren yaşam koşullarının iyileşmesi için de hiçbir şey yapmıyor!

Tam aksine Erdoğan ve AKP hükumeti, emperyalizmin Ortadoğu’daki bölücü siyasetini ülke içinde sürdürüyor. Çok eski kökleri olan ve “çözüm sürecine” rağmen sonu gelmeyen Kürt düşmanlığına, başka milliyetlere düşmanlığı, mezhep hatta tarikat ayrılıklarını da ekliyor. Bu siyaset, bir arada, birbirine geçmiş şekilde yaşayan, çalışan, sosyal, ailevi ilişkileri olan toplumda müthiş bir kargaşa, korkuya yol açıyor.

Kaybedecek çok şeyi olan Erdoğan ve çevresi, hiçbir değişiklik istemiyor ama CHP ile koalisyon kurma ihtimali olan AKP, bunu bahane edip siyaset değişikliğine gidebilir. Burjuvazinin en büyük ve önemli bir kesimi bunu istiyor.

Elbette hükumetin manevraları, burjuvazinin çıkarları temelinde olacak. Türkiye dahil tüm Ortadoğu halkları, kendi çıkarlarını yine kendileri dayatmalı. (28.07.15)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 206 - 5 ağustos 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?