Sinif Mucadelesi

Devrimci komünistlerin seçimlere yaklaşımı ve 7 Haziran genel seçimi

Perşembe 14 Mayıs 2015

Resmen başlamış olan genel seçim propagandaları, neredeyse gündemin tamamını işgal ediyor ve edecek. Özellikle medyada o kadar şey söyleniyor ve o kadar çok haber veriliyor ki insan kolayca gerçekten “demokratik” bir seçim yapılıyor ve seçim “yaşamımızda” temel değişikliklere yol açacak izleni­mine kapılabilir! Maalesef emekçiler ve yoksullar açısından gerçekler hiç de böyle değil!

Önce devrimci komünist­lerin seçime ilişkin genel görüş ve yaklaşımlarını hatırlayıp, sonra bu seçimlerle ilgili bazı konulara değinmekte yarar var.

Burjuvazinin iktidara gelmesi ve işçi sınıfının bir sınıf olarak ortaya çıkmasından itibaren sömürücü kapitalist sınıfı iktidarını meşrulaştırmak için seçime başvuruyor. Bu durum, işçi sınıfı içerisinde “seçime katılım ve katılma şartları” tartışmalarına neden oldu. Özce anlatmak gerekirse, genel olarak üç ayrı yaklaşım ortaya çıktı ve günümüzde de devam ediyor: Anarşistlerin yaklaşımı; reformist sosyal demokrat ve devrimci komünist yaklaşım.

Anarşistlerin yaklaşımı

Genelde anarşist hareket seçim­lere katılmayı reddediyor ve temel gerekçe olarak “seçimin bir aldatmaca” olduğunu ve “seçimler yoluyla” düzen değiş­tirmenin olanaklı olmadığını anlatıyor. Oysa genellikle siyasi konularla ilgilenmeyen geniş kitleler, seçim dönemlerinde şu veya bu seviyede siyasetle ilgileniyor ve bu nedenle devrimci fikirleri somut olarak daha geniş kitlelere anlatma ortamı oluşuyor.

Reformist sosyal demokrat partiler

Sosyal demokrat hareket ilk baş­larda, işçi sınıfı içerisinde dev­rimci bir hareket olarak ortaya çıkmışsa da, zaman içerisinde burjuvazi tarafından “evcilleşti­rildi”. İşçi sınıfına kapitalist sömürü düzenini ortadan kaldırıp sömürüsüz bir toplama geçişi sağlamak için öncülük edeceğine burjuvazinin ona sunduğu “nimetlerden” yararlanmayı tercih edip açıkça işçi sınıfına ihanet etti. (Sonraları aynı durum Stalinci partiler aracılığıyla yaşandı) Emekçilerin oylarını alıp sömürü düzeninin devam etmesine katkıda bulundu ve bulunmaya da devam ediyor. Sosyal Demokrat partilerin özce söyledikleri şudur:

“Devrim şiddettir ve şiddet kötü bir şeydir, hiçbir sorunu çözemez. (Onlar için sömürü düzenin her gün milyonlarca insana uyguladığı sömürü ve vahşet şiddet olmasa gerek!) O zaman yapılması gereken esas şey seçim yoluyla mecliste çoğunluğu elde etmek ve ardından hükümet olmak ve hükümete gelince de hükümet olanaklarıyla reformlar gerçek­leştirmek, Böylece zaman içeri­sinde yavaş yavaş adaletli bir düzen kurmaktır.

Sosyal demokrat partiler, en az bir yüzyıldan beri defalarca, bazen koalisyon bazen tek başlarına hükümetler kurdular ve bu dönemlerde uyguladıkları siyasetler, temel olarak kapitalist sömürü düzeninin devamını sağ­ladı ve işçi sınıfına ihanet etti. Bunun çok örneği var ama en bariz olanlar; Almanya, Fransa, İngiltere, İspanya örnekleri.

Evet, o meşhur deyim yine geçerli: “Eğer seçim yoluyla düzen değseydi, burjuvazi seçimi çoktan yasaklardı.”

Devrimci Komünist hare­ketin siyaseti

Bu siyasetin en anlamlı ve kap­samlı örneği Rusya’daki Bolşevik Parti örneğidir. Bolşevik Parti, Çarlık Rusya’nın baskıcı iktidarına rağmen ola­nakları çerçevesinde seçimlere katılıyordu. Genellikle adayları emekçilerden oluşuyor ve seçim kampanyaları: “Bize oy verin, seçilince düzeni değiştireceğiz, sizin mücadele etmenize gerek yok” değildi. Onlar sömürü düzeninin, Çarlığın ne olduğunu, hakim sınıfların nasıl emekçileri sömürerek servetler edindiklerini somut örneklerle anlatıyordu. Seçildiklerinde de mecliste aynı çizgiyi devam ettirdikleri için cezaevlerine atıldılar, sürgüne gönderildiler. Ama kesinlikle düzenin nimetlerinden yaralanarak ne siyasetlerini ve ne tutumlarını değiştirdiler.

Komünist devrimciler genel seçimlere, yerel seçimlere, cumhurbaşkanlığı seçimlerine ve tüm seçimlere, bazı istisnalar dışında, (örneğin uyduruk refe­randumlar) güç ve olanakları çerçevesinde katılmalı.

Genellikle adaylar emekçilerden oluşmalı ve seçim kampanyalarının temeli sömürü düzeninin emekçilere, yoksullara karşı yaptıklarının, uyguladıkla­rının ve de kadınlar ile ezilen haklara yapılan ayrımcılık ve baskılarının somut olarak teşhi­rinden oluşulmalı. Kesinlikle “eğer şunun değişmesini, şunu elde etmek, ücretlerinize zam, kadın-erkek eşitliğini, halkların eşitliğinin gerçekleşmesini isti­yorsanız bize oy verin” şeklinde olmamalı. Çünkü toplumdaki güç dengesini değiştirmeden, emek­çiler seferber olmadan, meclise gidip burjuvaziden adaletli dav­ranmasını istemekle hiçbir hak alınamaz. Bir asırdan fazla yaşadığımız bütün deneyimler bunu açıkça ortaya koyuyor. Bunun en son örneği Güney Afrika’da yaşananlar.

7 Haziran genel seçimi

Bu seçim, dünya ekonomik kri­zinin daha da büyüdüğü ve etki­lerinin Türkiye’de artık feci bir şekilde, özellikle de son yıl içe­risinde artarak, yaşandığı bir ortamda yapılıyor. Örneğin son verilere göre işsizlik, resmi rakamlara göre %9, aslen %18; işsiz sayısı resmen 3 milyon aslen 6 milyon; hane halkı borcu 350 milyar lirayı aştı; 3 milyon kişi bankaların haciz kıskacında; dış borç 400 milyar doları aştı. Bu verileri daha da uzatmak mümkün. Ek olarak son bir yıl içerisinde dolar %25 değer kay­bına uğradığı için satın alma gücü dörtte bir oranında geriledi.

Özcesi bir yandan burju­vazinin kârı artmaya devam ederken diğer yandan emekçiler ve yoksullar, kemer sıkma siya­setleri sonucu her geçen gün daha zor şartlarda çalışmaya ve yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. İşte bu ortamda çözüm olarak iktidardaki AKP 380 sayfalık, CHP 230 sayfalık, HDP 52 sayfalık ekonomik, sosyal vaatlerini açıkladı.

AKP: “Proje, ülke, milli, asker, tarih, büyük, mega, baraj, yol, anayasa, özelleştirme” gibi kavramlara ağırlık veriyor. Ama AKP’nin ne yaptığını ve ne yapacağını anlamak için 13 yıl boyunca burjuva sınıfına nasıl hizmet ettiğini görmek yeterli.

CHP: “Özgürlük, hukuk devleti, demokrasi, istihdam yaratan kapsayıcı ekonomi, dayanışma ve sosyal adalet, yurttaş için nitelikli kamu hiz­meti, doğa ve kent hakkı” gibi bir sürü yuvarlak laflar ediyor. CHP ek olarak emekçilerin ve yoksul­ların oylarını alabilmek için asgari ücretliye ve emekliye artış gibi somut vaatlerde de bulunuyor. 4 yıl içerisinde şu yoksulluğu bitireceğiz, şu ada­letsizliğe son vereceğiz diyerek bol keseden atıyor.

Bunların hepsi palavra! Çok basit bir örnek: Fransa’da 1980’de işsizlik 1.5 milyon iken seçimler esnasında Sosyalist ve Komünist partilerin oluşturduk­ları ortak programda, eğer seçilip hükümete gelirlerse ilk yıl yarım milyon, ikinci yıl yarım milyon ve üçüncü yıl yarım milyon istihdam sahası açıp işsizliği yok edeceklerini enine boyuna anlat­tılar.

Emekçilerin çoğu onlara oy verdi ve iktidar oldular. Ancak iktidara gelir gelmez enkaz edebiyatına başlayıp istihdamı ancak patronların yapabileceğini ama patronların ücret zamlarından dolayı bunu yapamadıklarını söylediler. Çözüm olarak da sendika yöne­timlerinin suç ortaklığıyla, ücret­lerin dondurulmasını dayattılar. Ücretler gerçekten dondurulduğu için emekçilerin satın alma gücünde önemli düşüş oldu. Ama diğer yandan işsizlik gerileme­diği gibi 3 milyona fırladı. Bu sol hükümet patronlara laf bile etmedi.

HDP ise önceleri, ağırlıklı olarak Kürt ve diğer azınlıkların sorunlarına; demokrasiye, seçim barajına, Erdoğan’ın başkanlık hayallerini yok edeceğine, AKP’yi tek başına iktidar yap­mayacağına vurgu yapıyordu. Ancak CHP’nin emekçilere yönelik somut seçim vaatlerini açıklamasının ardından asgari ücretin 1.800 lira olmasına ve emeklilere 2 yerine 3 maaş verilmesine vurgu yapmaya baş­ladı.

Elbette yüzde 10 barajı kabul edilecek bir şey değil. Emekçileri, emeklileri ve yok­sulları sefalete mahkum etmek, Kürt halkının ve diğer halkların temel özgürlüklere sahip olma­maları asla kabul edilemez. Ama tüm bu haksızlıklardan, adalet­sizliklerden kurtulmak için seçimden seçime oy vermeyi beklemek ve burjuvazinin iyi niyetlerinden medet ummak sadece ve sadece hayalden ibaret.

Eğer emekçiler ve tüm yoksullar, giderek daha da cana­varlaşan bu kapitalist sömürü düzeninin gazaplarından kur­tulmak isterlerse, seçimleri de fırsat bilerek, kendi öz örgütlük­lerini oluşturmaya başlamalı. Kapitalist düzenin ve devletinin ne olduğunu somut olarak anlatmalı. Emekçiler işyerlerinden başlayarak bütün hesapları, bankaları, denetim altına almalı ve mevcut işi tüm emekçiler arasında hiçbir ücret kaybı olmadan paylaşmalı. Böyle bir şey ütopya mı? Esas ütopya seçim yoluyla ve düzen partileri ile yaşamımızı değiştirmenin mümkün olduğuna inanmaktır! Marks’ın dediği gibi: “Emekçi­lerin kurtuluşu kendi eserleri olacak”. (28.04.2015)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 203 - 2 Mayıs 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?