Sinif Mucadelesi

Yunanistan’daki seçimlerin ardından

Çarşamba 18 Şubat 2015

Syriza’nın seçim zaferi çok konuşuldu. Sağdan sola, örgüt ve çevreler ama özellikle de sol, gerçekten neler oluyor ve işçi sınıfı açısından ne anlama gelir ve sonuçları ne olabilir, yerine biz bundan ne gibi pay çıkarırız diye yaklaşıyor. Oysa emekçiler için esas olan, olayları sınıf temellerinde değerlendirip, hem Yunanistan hem Türkiye emekçilerinin ve hatta bütün Avrupa emekçilerinin çıkarları açısından bakmaktır. İşte aşağıdaki iki yazı, biri seçimden önce diğeri sonra, olaya bu açıdan yaklaşıyor.

Syriza ne vaat ediyor?

Yunanistan’da genel seçimin kararlaştırılmasından itibaren, sol birlik Syriza ve lideri Çipras’ın seçimi kazanacağı ve bunun hem ülke hem de Avrupa ekonomisi hem için felaket olacağı, bir sürü siyasetçi tarafından söylendi.

Çipras, insani krizi bitirme, en yoksul ailelere gıda, elektrik yardımı yapma ve de ücretsiz sağlık ve ulaşım hizmet­leri verip, zaman içerisinde en düşük gelirleri iyileştirme sözü veriyor. Ek olarak: Banka hesap­larına ve evlerine el konan hem kişilere hem de küçük iş yerlerine çözüm getireceğini, borçların azaltılacağını; ücretliler için asgari ücreti 750 avroya çıkaracağını ve de kamu ile özel sektörde bir istihdam yaratma programı uygu­layacağını söylüyor. Samaras hükumeti tarafından “gönderilen” memurların bir kısmı yeniden geri alınacak ama hepsi değil. Üstelik memur sayısını azaltmayacağına dair söz vermiyor. Çipras, sadece memurların durumunu “nesnel” olarak değerlendirme sözü veriyor.

Parayı nereden bulacak? Syriza lideri, mali oligarşiyi ödemeye zorlayacağını, vergi kaçakçılığına karşı mücadele edeceğini, büyük emlak servetle­rine özel vergiler getireceğini; ek olarak “ekonomik suçları”, akar­yakıt karaborsasını cezalandıra­cağını ve Avrupa Birliği’nin ver­diği fonları, örneğin Mali İstikrar Fonlarını, daha iyi kullanacağını anlatıyor. Yani ortada dolaşan söylentilerin aksine Avrupa Birli­ği’nden hiç de ayrılmayı düşün­müyor.

Seçim kampanyası gereği olacak ki Syriza; “kamu borçlarının önemli bir bölümünü silmek ve de borç ödemelerinin zamana yayılmasını dayatmak gerekli” açıklamasını yapıyor. Onların deyimine göre borcun “yasal olanlarının” ödenmesi, Yunanistan ekonomisinin iyileşme oranlarına göre yapılmalıymış. Her şey “Avrupa ile anlaşma çerçevesinde” ve de Troyka’nın - üçlü yani Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’nin- memorandum yoluyla dayattığı kemer sıkma planları dahilinde, aşamalı olarak yapılacak.

Çipras’ın ön gördüğü kararlar şu an iktidarda olan Antonios Samaras’ın sağcı Yeni Demokrasi hükumetine radikal görünüyor. Ancak bunların ileride, mali çevrelerin baskısı devreye girdiğinde, sadece seçim vaatle­riyle sınırlı kalıp kalmayacağını görebiliriz. Bunu anlamak için yaşanan yakın örneklere bir göz atmak yeterli.

Çipras nutuklarında, “eko­nomik liberalizme” ve “her yerde hüküm sürmekte olan pazara” karşı çıksa da partisi Syriza, temel olarak karşı çıkmadıkları bu düzen çerçevesinde hükumet olmayı hedefliyor. Siyasetlerini uygulamak için seçmenlerden oy istemekle yetiniyorlar. Mevcut güç dengesini değiştirebilecek olan kitlelere seslenip mali oligarşinin toplum üzerindeki hakimiyetine son vermesi için çağrıda bulun­muyor.

Bunun tam aksine, Syriza’nın seçim başarıları, siyasi alanda ön plana çıkmasından bu yana lideri Çipras, siyasi ve eko­nomik karar vericilere güvenilir olduklarını anlatmaya çalışıyor. Örneğin Çipras, 2014’te patronlar örgütü SEV’in (bir nevi TÜSİAD) kongresine katılarak ulusal eko­nominin çıkarları gereği patronlar ile partisi arasında iyi ilişkilerin gelişmesinin gerekli olduğunu savundu. Çipras ek olarak, Londra ve Washington’a giderek liberal ekonomi çevreleriyle görüşerek, onları, “bazılarının iddia ettiği gibi tehlikeli olmadığına” ikna etmeye çalıştı. Financial Times’ın yazdı­ğına göre bazı yatırımcılar onu “Syriza’nın geçmişte söyledikle­rine göre daha pragmatik” buldular! Çipras görevlerini bilen biri olduğunu kanıtlamak için işi daha ileriye götürerek geçtiğimiz ağustosta, aşırı gerici Ortodoks Kilisesi yuvası olan Athos Dağı’nda birkaç gün geçirdi. Herhalde başbakan olabilmek için böyle bir özveriye gerek var!

Çipras şunu iddia ediyor: “Syriza’nın zaferi, toplumu kur­tarmak ve ülkemizi yeniden inşa etmek için büyük bir ulusal çabanın başlangıcı olacak.” Yani sonuç itibarıyla Çipras, işçi sını­fından daha çok kapitalist dünya liderlerine ve seçmenlere sesleniyor. İşçi sınıfı, Yunan ve Avrupalı kapitalistlerin yıllardan beri istediği “ulusal çaba” konusunda, şimdiye kadar gerekenden çok fazlasını yaptı. Artık bedel ödeme sırası, Yunan ve Avrupalı kapitalistlerde. Ama bunu uygulatmak için Çipras’a güvenilemez. LO (09.01.2015)

Seçim bitti, emekçiler mücadeleye devam etmeli

“Syriza, avroyu terk etme, yar­dıma son ve kaos”; Troyka’nın Yunan seçmenlerinin Syriza’ya oy vermesini engellemek için ileri sürdükleriydi. Ama bu tehdit para etmedi. Yunan halkı, bundan etki­lenmedi. Yunan halkı, kitlesel bir şekilde radikal sola oy vererek kemer sıkma ve bedel ödeme siyasetini reddetti. Bu nedenle de gurur duyabilir.

2009 yılından bu yana Yunanlıların yaşam şartlarında bir çöküş yaşandı. İşsizlik üç katına çıktı, ücretler ve emekli aylıkları %10, 20, 30 seviyelerinde geriledi. Binlerce küçük esnaf iflas etti, sağlık hizmetlerinde çok büyük gerileme yaşandı, binlerce devlet memuru işten atıldı.

Gemi taşımacılığına bağlı birkaç yüz aile, toptancı ticaretine ve inşaat sektörüne bağlı aileler dışındaki bütün kitleler, bu krizden etkilendi. Mühendisler, kadrolu çalışanlar, işçiler, memurlar, herkes tensikatlardan, maaşların ve ücretlerin geç ödenmesinden ve kırpılmasından dolayı etkilendi. Günlük ihtiyaçlar bile normal bir şekilde karşılanamaz olduğundan yaşam­ları alt üst oldu.

Bazı aileler, elektriksiz bir yaşama, bazıları ise sağlık sorun­ları yardım derneklerinin desteği sayesinde, bazıları ise karınlarını gıda ve yemek yardımlarıyla doyurmak zorunda. Kurtarma planları diye adlandırılan planlar, bankalara istedikleri güvenceleri vermekle sınırlı kaldı ama Yunanistan, bir Üçüncü Dünya ülkesine dönüştü.

Beş yıl boyunca cehennem hayatı yaşayan kitleler, artık bedel ödemeye devam etmek istemiyor. Bu, hepimiz için bir ders ve ilerisi için bir umuttur.

Bugün umutlar, Syriza ve onun lideri Çipras’a yöneldi. Ama umutların gerçekleşmesi için ikti­dara gelenlerin vaatlerine inanmak yeterli mi? Kesinlikle hayır!

Bizler Fransa’da hayallere kapılıp vaatlere inanmanın ne kadar pahalıya mal olduğunu yaşayarak gördük. Çünkü yaşa­makta olduğumuz moral bozuk­luğunun, siyasete sırt çevirip yoksul kitleler arasında aşırı sağcı demagoglara yönelişin nedeni, geçmişte Mitterrand, Jospin veya Hollande gibi palavracılardan ümit beklenmesi.

Yunanistan’da da emekçiler, böyle acı bir deneyim yaşadı. 2009’da Sosyalist Parti lideri Papandreu, “mali pazarların diktatörlüğüne son vermek” sözünü vermişti. Ama iktidara gelince ilk yaptığı iş, emekçilere büyük bedel olmasına rağmen, bankacılara verilecek paraların geciktirilmemesi oldu.

Tarih aynen tekerrür etmez ama geçmişte yapılan hatalardan kaçınmak gerek. Emekçilerin ihtiyacı olan umut değil, sınıf bilincidir.

Çipras, gemi sahipleri ve Ortodoks kilisesi dahil, zenginlere daha büyük bedel ödeteceği sözü verdi. Troyka ile borçların yeniden yapılandırılması sözünü de verdi. Şu anda herkes, mevcut borçların ödenmesinin mümkün olmadığını ve de uygulanan kemer sıkma siyasetlerinin çare olmayıp durumu daha da fecileştirdiğini kabul ediyor. Bu nedenle de Çipras, borç sahiplerinden belki de bazı iyileştirmeler elde edecek. Bir on milyar ile belki en yoksullara biraz iyileştirme getirebilecek.

Ama tüm bunlar, Yunanlı­ların yoksulluktan ve işsizlikten kurtulmalarını sağlayamayacak. Ne Yunanistan’da ne de her hangi bir başka ülkede kapitalistlerin kârına dokunmadan ne istihdam sahası açabiliriz, ne de ücret ve emeklilik aylıklarını arttırabiliriz.

İnsanlığa yakışır kamu hizmeti, sağlık ve eğitim hizmeti sağlayıp devamını güvence altına alabilmek için zenginlere bedel ödettirmek gerekiyor.

Mucize diye bir şey yok. Köklerini söküp atmadan kemer sıkmaya son veremeyiz: Yani sömürüye, kâr düzenine ve kapi­talistlerin iktidarına son vermek gerek. Syriza’nın yaptığı gibi, sorunu sadece yolsuzluklara bulaşmış, serseri kapitalistlerle sınırlamak, kendi kendimize köstek vurmaktır.

İnsanlığa yakışır bir 21’inci yüzyıl şartlarında yaşaya­bilmek için burjuvaziye ve mali çevrelere karşı amansız bir müca­dele sürdürmek gerekir.

Bunun başarılı olabilmesi için emekçilerin hep birlikte ve bilinçli bir şekilde yürüteceği bir mücadele şart. Çünkü tüm insan­lığın ihtiyaçlarını karşılamayı hedefleyen bir toplumu inşa ede­bilecek tek güç emekçilerde.

Syriza’nın böyle bir hedefi yok. Ama bu Yunan emekçilerinin hedefi olmalı. Zaten onlar bu isteklerini ileri sürmek için seçim­leri beklemedi. Yunan emekçileri, yaşam koşullarını korumak için geçmişte defalarca kararlı bir şekilde mücadele etti. Onlar için dileğimiz, mücadeleye devam etmeleridir.

Seçimler fikirleri ifade etmeye yarar, ama kapitalistlere karşı güç dengelerini değiştiremez. Bunu gerçekleştirebilecek tek silah, tüm emekçiler için eylemler ve grevler. Kurtuluş Syriza’dan değil, sınıf mücadelesinden gelebilir. LO (30.01.2015)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 200 - 6 Şubat 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?